Çarşamba, Aralık 28

hiç işte

bir uçması, iki uçması, üç uçması
bir yokluktan diğer bir yokluğa
ayağın kayıp basması
yokluktan varlığa

yarlığa
hayallerimi şekillendir
ve yarat
işte yıldızlar uçuşuyor

Salı, Aralık 27

bahane

kırıcı olmamak, küçük bahaneler üretebilmekten geçiyor. istemediği bir şeyi istemediği anda istediği şekilde söyleme özgürlüğü yok insanın. insan dediğin kırılgan. ama ya ürettiğiniz bahanelerin samimiliğinizi zedelediğini düşünüyorsanız?

Pazartesi, Aralık 26

göğe bezgin bakanlar

yalnız kalmak iyidir, yalnız olmak ecel gibidir ama ölmek gibi değil.

Cuma, Aralık 23

politikacı

günümüz şartlarında bunların(politikacıların) hepsini iyi veya kötü yerine pragmatist olarak sıfatlandırmak mümkün. bir pragmatist ne kadar iyiyse iyi, ne kadar kötüyse kötü.

Pazartesi, Aralık 19

kapılar (tık tık)

belki de diyorum allah'ım kapılar hep açıktır, kimisi çok uzak, kimisi çok yakın, karanlıkta yol alıp yanlış kapılara yönelen benimdir. bir de kapılar bazen açılır, bazen kapanır ve sen ne zaman hangisinin açılacağını planlıyorsun. allah'ım, kapılar...

Çarşamba, Aralık 14

alıntılar -12-

onu bile korumayacak mıyım? onu, o “şey”i? kimsenin bilmediği bir parça: tarifi güç, gene de varlığını çok iyi bildiği “şey”. onu da tehlikeye atacak mıydı? bütün turgut’u hiçbir zaman teslim etmemişti. hiçbir zaman. onu kendine saklamıştı. değerini yalnız turgut’un bildiği bir “şey”. başkaları da birçok şeyler saklarlar insanlardan: gene de bir şey kalmaz kendilerine. bu “şey” öyle değildi. anlatılsaydı değeri kalmazdı ki. bu nedenle anlatılamazdı. bu “şey”i birine verseniz de farkında olmaz aslında. insan uzun uzun anlatsa, “onun” kendine güven verdiğini söylese, merak ederler belki. fakat görünce bir “şey”e benzetemezler muhakkak.

bu muydu, derler o “şey”. verdiğiyle kalır insan. ezer, buruşturur, yere atarlar. bazı ukalalar da latince isimler takarlar bu “şey”e. tarifler, benzetmeler... ben ne dediğimi biliyorum. benim, turgut özben’in özbenliği. kelime oyunu yapıyorum, oyuna getiriyorum. kendimi ele vermiyorum.

evlendiği gece de onu kendine sakladı. nermin’e anlatmak zordu. anlatılabilecek gibi başlamamıştı ilişkileri. selim, kadın olsaydı belki anlardı. gerçekten neden selim’e anlatmadım acaba? alay eder diye korkmuşumdur. çok erken gittin rahmetli. şimdi kime anlatacağız? nermin’e neden anlatmadım? bu öyle bir “şey”dir ki kıskanır bazı olayları. evlenmeni kıskanır. belli etmez tabii. başından geçenleri başkalarına anlatmanı da kıskanır. akşam, evine yorgun dönersin. karına anlatacağın bir sürü olay birikmiştir; içinde birtakım duygular gelişmiştir. anlatmaya başlarsın.

birden, içinde bir duraklama duyarsın. “şey” engel olur sana: söyleme onu, der. her “şey”i anlatma. belki sözlerinin arasında, farkında olmadan beni ele verirsin. belki anlar: insan bu, bilinmez. sen gene dikkat et; her “şey”i ayrıntılı anlatma o kadar. bütün “şey” ayrıntılarda değil midir zaten? ayrıntılarda ele vermez mi insan kendini? başkalarına anlatamadıklarınla beslenir, varlığını sürdürür herhalde.

başkalarından saklandıklarınla gelişir. fakat, her zaman güvenebilirsin ona. yalnız kaldığın, yalnız ve çaresiz bırakıldığın zaman, karşındakine her şeyini verdiğini ve tükendiğini sandığın zaman (karşındaki her şeyini alıp kaçmışsa) hemen yardıma gelir: biraz daha dayan, merak etme ben yanındayım, der. üzülme, der; her şeyini kaybetmedin: ben varım. belli etme zayıflığını; bunu da atlatırız.

ayrıca, kimsenin istediği yoktur bu “şey”i. nermin bile farkında değil ona vermediğim “şey”in. herkes gibi, kendi istekleriyle ilgili, benim vermek istediklerim o kadar önemli değil. her şey iyi gittiği sürece, bunun önemi yok...

iyi gittiği sürece... garip işler dönüyor olric: karışık işler.

görünüşte olağanüstü bir durum yok. ben nermin’i seviyorum. nermin de beni seviyor. bu durum gün gibi aydın-lık; karanlıkta kalan yalnız o “şey”. sessizce duruyor orada, olaylara karışmadan. nermin, diyorsun; peki, diyor. peki, bildiğin gibi yap. bana dokunma da. aslında kötü bir“şey”: duygusuz, acımasız. benim dışımda hiçbir varlık onu ilgilendirmiyor. onu seviyorum, diyorsun: boyun eğiyor. ya da öyleymiş gibi yapıyor. sevemiyorum, diyorsun: aynı katılık. birden ürperdi. sevmiyorum... bunu söylemeye hakkım yok. bunu söyleyemem. işleri karıştırmış olurum. söküp atmalıyım bu duyguyu içimden. doğru da değil. anlatamadığım bir “şey” yüzünden kimseyi suçlayamam. içimdeki düzenle ilgiliydi huzursuzluğum. dışımdaki düzenle bir ilgisi yok.

oğuz atay- tutunamayanlar

Pazartesi, Aralık 12

güzel şarkılar 6 (Aaron - Passengers)

Perşembe, Aralık 8

düşünen blog 3 yaşında

yine gecikmeli(5 aralık idi) ama evet öyle.

Çarşamba, Aralık 7

hayalci 6

- iyilik ve adalet yan yanayken, onlar arasında tercih edilme durumunu niye oluşturuyor insanlar, dedim.
- bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı, dedi.
biliyorlar, dedim içimden.

Perşembe, Aralık 1

bilirsin bir yanında sırlı bir kale bulunur her insanın

aynı yer, aynı çukur, aynı dip ve aynı kuyu
dokunmakla kuvvetlenmemiş şahitlik bilgisidir

Salı, Kasım 29

minimal öykü 2

yanılgı

yanıldığını hissetti bir kez daha. 14831083 dakikadır dünyadaydı ama hala onu tanıyamamış gibi yanılmaya devam ediyordu. sadece o muydu başa çıkamayan yanılmanın acısıyla? artık her yön ondan bağımsızsa yapılacak bir şey kalmamış demekti, ki bağımsızdı. iyi ki tanrı vardı.

Salı, Kasım 22

alıntılar -11-

-günaydın, dedi küçük prens
-günaydın,dedi satıcı
susuzluk giderici haplar satan bir adamdı bu.haftada bir hap içtiniz mi, artık içecek bir şey aramıyordunuz.
-bunları neden satıyorsun? diye sordu küçük prens.
-zamanın boş yere harcanmasını önlemek için.uzmanların hesabına göre,bu haplar alınınca haftada elli üç dakika kazanılıyor.
-peki bu elli üç dakikada ne yapacağız?
-canın ne isterse
-keyfimce harcayacak elli üç dakikam olsaydı,agır agır bir çeşmeye dogru yürürdüm,dedi küçük prens.

Antoine de Saint-Exupéry, küçük prens, 23. bölüm

Perşembe, Kasım 17

tanımlarım allak bullak 14

melancholia: dücane cündioğlu 16 ekim'de katıldığı şimdiki zaman programında film hakkında çıkarımlar yapmıştır. analizi izlemek isteyen 01:40:08den itibaren bakabilir.

http://vimeo.com/30652571

konuşmadan alıntılar ve dolayısıyla filmi izlemeyen okumasın:

ölüm karşısında bilim birşey yapamaz.
...
hakikatin bilgisi akıldan feragat edilerek taşınabilir. ölümün gerçekliğine iki kişi tahammül edebiliyor filmde : justine ve çocuk. sonuç kesinleştiğinde eniştesi intihar ediyor.
...
sihirli mağara bir nevi dini temsil ediyor. ölümü engelleyemez ama güven duygusu verir. çelişki ve krizden korur.

ahmet enes: cennet adlı şarkısının altı çizilmesi gereken cümleleri bana kalırsa değerimi bilmeze değeri öğretemem, biten sevgiye imrenip özenemem minvalindekiler değil aşağıdakilerdir :

sorma bana ben görünmezi göremem
merak eden kendine yönelsin
...
gönlü geniş olan sükutu öğrensin
...
en önemlisi ama ; aman umudum cennetten :p

men arefe nefsehu fekad arefe rabbehu: nefsini bilen rabbini bilir. bu sözün hadis olup olmadığı konusu tartışmalı. hz.alinin sözü diyenler de varmış. ama ibn arabi ve imam rabbani gibi bizim sözüne itibar etmeyi daha çok tercih ettiklerimize göre hadistir.

Pazartesi, Kasım 14

güzel şarkılar 5

atifat hanım söyle ruhum demiş..

Cuma, Kasım 4

bayramınız şimdiden mübarek olsun

103. Fakat ikisi Allah'ın emri [olarak gördükleri]ne kendilerini teslim edince ve [İbrahim] onu yüzüstü yatırınca,

104. kendisine seslendik: “Ey İbrahim,

105. sen şimdiden o rüya[nın amacı]nı yerine getirmiş oldun!” İşte iyilik yapanları Biz böyle ödüllendiririz:

106. çünkü bu, gerçekten apaçık bir sınama idi.

107. Ve fidye olarak o'na büyük bir kurban verdik,

108. böylece o'nun sonraki kuşaklar tarafından şöyle hatırlanmasını sağladık:

109. “İbrahim'e selâm olsun!”

SAFFAT SURESİ

Çarşamba, Kasım 2

arap baharı

emin değilim ama safiyet sınavını geçemedi. nedir ne değildir, yönlendirme mi, bilinçlenme mi belki taşlar yerine oturup sonuçlarını net gözlemlediğimizde göreceğiz. muammer kaddafi'nin linç edilişi ise, o adam ne kadar zulüm işlemiş olursa olsun midemi kaldırdı. şimdi bir de bugün öğrendim ki cinsel taciz de varmış. "devrimci ezilmiş halk" baharı böyle getirecekse, o baharda kar yağar. bu islam değill.

Pazartesi, Ekim 31

seyir halinde

zaman hızlı mı yavaş mı bilmiyorum. akıp gidiyorum ve bunu yaparken akıntının ne kadarı benimle ilgili çözemiyorum. aslında akmak değil akıp gidenleri seyretmek istiyorum.

Perşembe, Ekim 20

böylece hep bana tirenler çarpsın

ellerini uzatmak istediğin yerler boşluk, boşluğu boşluk yapan da olasılık.

başlık : ah muhsin ünlü

Salı, Ekim 18

ütopya

thomas more'un ütopyasının gerçek bir ütopya(hiçbir yer) olmasının esas sebebi , o olmayan ülkenin ekonomik, dini veya yönetim biçimi vs. ideolojilerinin şimdiki veya geçmiş zaman şartlarında oluşturulabilmesinin zorluğu (yahut belki imkansızlığı) veya onların mükemmelliği değildir. thomas more, ütopyasında o ülkenin insanlarını hep iyi bir birey olarak tarif etmiştir. yöneticilerinde iktidar hırsı olmaması, çalışanlarında (emekçilerinde) zenginlik hırsı olmaması vs. ama zaten gerçekten dünya hiçbir yerdeki gibi iyi insanlardan oluşsaydı, bunların hiçbirine gerek kalmayacaktı.

Cuma, Ekim 14

Kulağına fısıldayacağım dansların onları nereye götürdüğünü

Çarşamba, Ekim 12

minimal öykü

adaletsiz
ama o da haklı, dedi. neden, dedim. çünkü deyip uzunca bir suskunluğun ardından konuştu, eşim tarafından akrabam olur.

Salı, Ekim 11

yumuşak yüz

- bugün öğrendiklerimden biri; adalet, sıcak yenilen bir yemekmiş. ah, herkes bilebilse.
- diğeri; pisagor neler yapmış yaaa.. (bulduğu teoriden bahsetmiyorum.)

Çarşamba, Ekim 5

mantık yürütmeyin, susun

bir gariplikle daha karşılaştık sayın sevgili dünyalılar. bir sınavda bilmediğiniz sorularla karşılaştıgınızda yaptıgınız mantık yürütme işini, yaşarken bir sorunla karşılaştıgınızda yaparsanız ve bunu olur ki birine söyleme gafletinde bulunursanız, insanlar onlardan daha fazla bildiğinizi iddia ettiğinizi ve art niyetli olarak söylediğinizi düşünebiliyor. birileri gelirken biz gidiyormuşuz..

Cuma, Eylül 30

hikaye-le-me 6

hiçbir zaman bazılarınızın söylediklerini söyleyemeyecek olmaları, içlerinde nerden geldiği belli olmayan bir yakınlıkla özel isimler taşımaları, olmayacak dua damgası yemiş hayalleriyle nefes alıp duruyorlar. duymuyorsunuz. aynı zamanda tahmin edemiyorsunuz: yollarını kaybetmiş olmaları, yolculuksuz yaşadıkları anlamına gelmez. kim bilir sizden daha fazla olan eksikleridir onları tamamlayan. kim bilir oyun bittiğinde gerçekleşmiş bir masal dinleyecek olanlar sadece onlardır. elbet bir bildiği vardır..elbet..

Salı, Eylül 27

alıntılar -10-

yaşıtlarımdan birkaç ayrımım var:
savaşa gitmedim.
para sahibi olmadım.
ünüm, unvanım olmadı.
insan yalnız yaptıklarıyla değil
yapmadıklarıyla da insandır
diye düşündüm.

ferit edgü

Perşembe, Eylül 22

dua

allah'ım
bir olmak güzel
ama tek değilsen
nasıl kaçılır bilmiyorum
sen anlıyorsun
ben anlatamıyorum

allah'ım
keşke bir umman artık
nasip başka bir umman
ağlasam
keşke, nasipte boğulur mu
bilmiyorum

allah'ım ağlasam
olur mu?

Salı, Eylül 20

güzel şarkılar 4(aslında türkü gene)

nasip olsa...

Cuma, Eylül 16

hayalci 5

- hisleri coşkuyla yaşayamamak, sevinememek, üzülememek ya da en hafif haliyle yapmak garip midir?, dedim.
- baki isminin tecellisi fena bulması gerekenleri hiçleştirir, dedi.

Pazartesi, Eylül 12

amaaan boşver

- vakti düşünmeden geçirmek kendini oyalama biçimidir insanın. kalabalığa yönelmek de öyle. kalabalıkta kendini yalnız hissetmek, herkesin kendini oyalama seçimlerini görmenle, senin vaktin ve kendinin farkına varmanla kesişebilir. ama sadece bundan dolayı değildir.

- her yerde hemen hemen her şeyin bilgisi varken, senin hangilerini öğrenmek istediğin, kişiliğine dair ipuçları verir. birinin en fazla neyi bildiğini öğrenmeniz onu tanımanız için yeterli olabilir.

- binbir türlü sorun çözümü kapılarından biri de "amaaan boşver" kapısıdır. bazen o kapıdan geçmeniz de iyi bir seçimdir. çünkü bazı zamanlar sadece o kapının ötesinde temiz havayı derin derin soluyabilirsiniz.

Çarşamba, Eylül 7

iki rahatlık birarada olmuyor

allah'ım
seçiyorsun biliyorum
allah'ım
seçiyorum biliyorum
sen hepsini görüyorsun
ben bazısını
allah'ım
senin gücün yeter, ötesi yok

Pazar, Eylül 4

güzel şarkılar 3

gesi bağları...


Cumartesi, Ağustos 20

tanımlarım allak bullak 13

yalnızlığın anlaşıldığı anlar : yaşam koşusunda durup dinlenmeye kalktığınız anlar, diğer insanları seyretmeye başladığınız her an.

insan : oyalayıcı hedefler koymadığı takdirde yaşamaktan sıkılacak olandır.

düşünmek : huzursuzluğa açılan kapı. düşünmekten kaçtığında da huzursuz insan, düşünmeye başladığında da varacağı nokta huzursuzluk, düşünmenin farkında olan her birey için. çünkü bir kere düşünmeye başladığınızda, milyonlarca çıkmaz yol keşfedersiniz.

alternatif: bu kadar çoğalmalarına kötü bir şey diyemeyiz, iyi belki çok iyi ama yan etkisi fazla soğuk. insanın maneviyata bakan yönünü köreltiyor. "olmalı mı, olmamalı mı?" dendiğinde hep bu yüzden kafamda soru işaretleri bırakıyor.

beğendiğiniz bir şeyi satın alacakken, daha iyisini veya aynısını uygun fiyata başka bir yerde rahat bulurum, diyebilmektir alternatif. e bunun neresi kötü tabi ki ama yarışa sokuyorsunuz her şeyi. yarışı da mutlaka güçlüler kazanıyor. ama güçlülerin kazanması iyi mi diyorsunuz bu sefer sonra da. mesela en klasik örnek olarak köşedeki bakkal kapanmayıp şu süpermarket de açılmasaydı daha iyi olur muydu?

alternatiflerin fazlalığını bilmenin rahatlığı tahammülsüz yapıyor bizleri. farkında olmadan yarışa soktuğumuz şeyler olmaktan çıkıyor, insanlar olabiliyor. orda işte maneviyatın tökezlemeye başladıgı nokta beliriyor. o daha iyisini bulabileceğiniz "şey"lerin yerini "insan"lar aldığında.

felsefe nedir : - felsefe nedir?
- akılla aklın sınırlarına ulaşmaktır.

beddua: zamanın insanda veya belki daha doğrusu insanın zamanda biriktirdikleriyle insanın "iyi" kalabilmesi zorlaşıyor aslında. bazen her şeyin çocuklukta güzel olduğunu düşünüyorum. büyüdükçe yapılan şeylere bir sürü sıfat koyabiliyoruz ama en az "güzel" sıfatı layık görülüyor. nedeni işte o biriktirdiklerimiz. cehalet mutlulukturla aynı şeyden bahsediyorum belki de. küçükken birçok şey bembeyaz veya simsiyahken büyüdükçe renkleri tanıyoruz ve beyazın beyaz kalması zorlaşıyor. hem hafızada hem çevrede hem zamanda içimize hücum eden bir sürü şeyle karşılaşıyoruz.

gönlü geniş olmak, kırılgan olmamak filan zorlanılan en birinci şeylerden. yani diyellim ki bi haksızlığa uğruyorsunuz affedici olmakla hoşgörüyle çözüyorsunuz ama birikiyor demek ki, zamanla şahit olduğunuz bütün haksızlıklardan sonra an geliyor hayatınızda yeri olmayan beddua kavramıyla tanışmanın mantıklılığı üzerine bahaneler üretiyor içiniz.

bilmek: yanında anlamak olmadan yetersizdir.

Çarşamba, Ağustos 17

şu akkuş'un gürgenleri

- vavien'de izlemiştim, iyi ve kötü insanları tarif ederken, kötü insanların daha sizinle el sıkışırken plan yapmaya başladığını söylemişlerdi. bunu çokça görüyorum..

- aslında ben de plan yapan bir insanım. ama kendimle alakalı planlar. başak burcu olmamdan kaynaklı sanırım. ya da burçlara dayandırmak saçma oldu.

- planlar hiç tutmaz o ayrı.

- düşünmeden yaşadığım da oluyor, genel olarak. detay olarak olmayabilir çünkü düşünmeyi engelleyemiyorsun.

- başkaları hakkında sürekli plan yapan insanlara üzülüyorum. ama ilk başta sinirleniyorum, buna da engel olamıyorum.

- düş kesiği, güray süngü nün romanı, gerçekten harika imiş.

Pazartesi, Ağustos 8

Göğü Delen Adam (Papalagi)

"Papalagi denince beyazlar ya da yabancılar anlaşılır. Ama sözcüğü sözcüğüne çevrilirse göğü delen adam anlamına gelir. Samoa’ya ilk misyoner bir yelkenliyle gelmişti. Yerliler bu beyaz yelkenliyi ufukta bir delik olarak gördüler, beyaz adamın içinden çıkıp kendilerine geldiği bir delik.
O, göğü delip geçmişti."

Ayrıntı yayınları tarafından basılan Göğü Delen Adam kitabının hikayesi de böyle başlamış işte. Kitapta bir yerlinin gözüyle Batı anlatılıyor. Kitap, Samoa takımadalarından birindeki Tiavea köyünün şefi Tuiavii'nin gezip gördüğü Avrupa'yı halkına anlatmak için tuttuğu notlardan oluşuyor. Bu notları bize ulaştıran kişi ise Erich Scheurmann. Bir yılı aşkın süre Tuiavii ile yaşadığı halde ancak içindeki Avrupalı'yı öldürdüğü zaman şefle dost olabiliyor ve böylece bu notlar ona aktarılmış oluyor.

Basım bilgilerine gÖre, kitabın ilk basım yılı 1977 sanırım. Türkçe'ye çevrilmesi ise ilk kez 1988 yılında olmuş. Kitabı Almanca'dan çeviren ise Levent Tayla.

Tuiavii, beyaz adama dair kendisine ne garip geliyorsa bir bir gözlemlemiş, analiz etmiş ve anlatmış bu kitapta. Başlıca anlattıkları beyaz adamın kıyafeti, giyinmesi, yaşadığı binalar, insan ilişkileri, caddeler, sokaklar, iş hayatı, paraya ve nesnelere bakışı, zamanı tüketmesi ve hatta sinema.

Benim için kitabın en ilgi çekici bölümü Tuiavii'nin para hakkındaki görüşleri oldu. Birçok doğru tespiti var. Bunun yanı sıra, her bakış açısı muhakkak ki doğru değildir, ama farklı bakış açıları da lüzumsuz değildir. Belirtmeliyim ki, Tuiavii'nin giysiler konusundaki görüşleri İslam'a ve biz müslümanlara hayli ters. Tuiavii, beyaz adamın hemen hemen her şeyini eleştirerek, kabilesini bütün bu gözlerimlerinden çıkan sonuca bağlı olarak günümüz tabiriyle tehlikenin farkında olmaya ve ona kapılmamaya çağırıyor.

Biz sıradanlığın içinde yiterken, mucizelere bile bakabilmekten uzaklaşmış adeta kendi dünyamızın hapsinde vaktimize geçirirken, bu kitap, kendimizin dışına çıkmamızı ve bir de başka pencerelerden dünyamızı seyretmemizi öneriyor bize. Tuiavii'de, (modern) medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar diyen Mehmet Akif'i buluyoruz adeta.

Sizi, size biraz da gülümseterek anlatan, düşündüren, beyaz adamı tanıma imkanını önünüze sunan bu 110 syf.lık eser, medeniyete şaşkınlıkla bakan gözlere tavsiye edilir.

“Bize ışığı getireceğinize inandırmıştınız ama sizin medeniyetiniz bizi de kendi karanlığına çekti.” syf.15

http://www.cemaat.com/gogu-delen-adam-papalagi

Cumartesi, Ağustos 6

alıntılar -9-

ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı
günlere geldim bunu bana öğretmediniz
hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı
ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
bunu bana söylemediniz
insanlar havada uçtu ama yerde öldüler
bunu bana öğretmediniz
kardeşim ibrahim bana mermer putları
nasıl devireceğimi öğretmişti
ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım
ama siz kağıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini
nasıl sileceğimi öğretmediniz

sezai karakoç, hızırla kırk saat

Pazartesi, Ağustos 1

ramazan

allah'ım
mübarek kıldığın ramazan için
huzur için
dua için
arınma için
yoksunlukla gelen olgunluk için
sana hamd olsun

allah'ım
bilmiyorum bilmediğimi öğret
ve faydalandır
allah'ım
koşamıyorum, halim sana âyândır
yüreğime merhamet et

allah'ım
yakınlık...

Çarşamba, Temmuz 27

gariplikler pusulası- ahmet ay

belirli kategorileşmeler neticesinde belirli sınırlar oluşuyor. aslında sınırlardan kaçabilmemiz mümkün değil kabul ederim bunu. çünkü bir süreliğine de olsa ruhumuz bedenimizle sınırlı, insanlığımız dünyayla vs. ama mesela bir edebiyat dergisi çıkarırsanız, edebiyat sevmeyenlerin sizinle işi olmaz. konu bağlama konusunda yeteneksiz biri olarak burdan hop cup diyerek hidayet romanı konusuna (kategorisine) atlayayım.

hidayet romanı okuma serüvenim halit ertuğrulla bilmeden başlamış, ve başlamasıyla bitmiştir. daha sonra tee lise zamanlarımda kendisini o kategoriye sokmadıkları için yine bilmeden bi emine ışınsunun iki romanını okudum, bana kalırsa onlar da hidayet romanıydı. (tabi yanlış hatırlamıyorsam). adları havva ve nisan yağmurlarıydı sanırım kitapların. bu tür kitapların sınırlı bir kitlesi olduğunu düşünürüm. ve niyeyse elinde hidayet romanıyla ya ortaokul-lise çağında bir genç ya da evindeki kütüphanesinde bulunabilcek kitapları arif pamuk ve ahmed günbay yıldızla dolu olan teyzeler-amcalar canlanır gözümde. bu bağlamda tabi ki ne küçümsemek ne de gereksizleştirmem asla kategoriyi. çünkü bu da olması gerekendir. neden? çünkü insanın yürüdüğü bu yol olgunlaşma yoludur. ve hep bir mertebe vardır. burda da beğenilerin olgunlaşması durumu söz konusu.

gelelim esas mevzuya :) gariplikler pusulası ahmet ay'ın ilk romanı. hatta ilk hidayet romanı. dini hassasiyetlerinden başlangıç aşamasında kendisine bu kategoriyi seçmiş, belki kendi öyküsüne benzerliğinden de olabilir tabi. kitabı okurken hiç sıkılmadım, olaylar ard arda ve merak uyandıracak şekilde anlatılmıştı. hayata dair bakışlar, bir nevi mesajlar yedirilmişti yazıya ama tabi hidayet mevzuu söz konusu olan bir yerde durağan çizginin pik yapması gerekiyor. ama diğer hidayet romanlarından olumlu anlamda farkları var. birincisi argo tabir olacak ama göze sokmuyor, kitaba yayarak yedirmeye çalışıyor o pik vaktini. ve en önemlisi hayatın başka yönlerine de değiniyor. bir diğer güzel olay ise olmayacak şahsiyetler değil hayatın çok içinden insanlardan seçilmiş roman karakterleri. velhasıl kategoriye ben gibi önyargılı olabilirsiniz , ha değilseniz kesin okuyun. önyargılıysanız da okuyun :)

haaa az kalsın unutuyordum kapak tasarımı şahane!!

bu da link : http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=584209&sa=86907519

Salı, Temmuz 26

aklıma gelmeyecek şeyler

şeyleri ikiye ayıracağım şimdi.
1- benim de aklıma gelmişti denilebilen şeyler : mesela bazen bir cümle okursunuz da, ben hep düşünürdüm de cümleye dökmemiştim, adam benden önce davranmış dersiniz cümlenin sahibine. ve buna benzer şeyler..

2- kırk yıl düşünülse akla gelemeyecek şeyler : kendim için bunu misallerle açıklayabilirim.
a- mr.nobody'nin senaryosunu yazmak.
b- bilgisayarı icat etmek
c- suskunlar (ihsan oktay anar) ve huzur(ahmet hamdi tanpınar)'u yazmak. bir ihtimal kurgu değil ama kesinlikle kurulan cümleler, anlatım yeteneği itibariyle. ama burda dur sayın okur, bunun bir de d'si var.
d- üstteki iki kitabi okurken yer yer sıkılma olasılıgınız yüksek, çünkü bu kadar sanatı kaldıramayabiliyor bünye.

Perşembe, Temmuz 21

Ân

gelecek yaşandı!

Çarşamba, Temmuz 20

güzel şarkılar 2

aslında türkü...
neşet ertaş- zülüf dökülmüş yüze

Pazartesi, Temmuz 11

güzel şarkılar 1

oh my god, look at all the mess i've caused, i want to go back again..

Josh Rouse – God, Please Let Me Go Back

Pazar, Temmuz 10

ooooooooo aziz yıldırım

adı giden takım, fenerbahçe. benim bildiğim herkes teşvik primi vs.nin her takım için geçerli olduğunu ve yıllardır süregeldiğini bilir. bu anlamda hiçbir takım taraftarının, takımını sütten çıkmış ak kaşık yapmasına gerek yok. fenerbahçemin talihsizliği delil bırakacak şekilde beceriksizce yapmış olması ve bu suçun yasallaştığı dönemin diğer büyük takımların ligde iddiasının olmadığı döneme denk gelmesi.

Perşembe, Temmuz 7

acı

acıya iki türlü yaklaşılır ve bazen ikisi de doğrudur.
birincisi halil cibran'dan,

..nasıl bir meyvenin çekirdeği, kalbi güneş’i görebilsin diye
kabuğunu kırmak zorundaysa, siz de acıyı bilmelisiniz.
ve eğer kalbinizi, yaşamınızın günlük mucizelerini
hayranlıkla izlemek üzere açarsanız,acınızın, neşenizden
hiç de daha az harikulade olmadığını göreceksiniz..

ikincisi ismail abi'den (leyla ile mecnun),

ismail abi: sanki buram çok acıyo gibi oldu şimdi. bu acı geçiyo mu
dede: evlat, bak hayat acılarla dolu. bu acıları yaşadığın zaman sen güçlü oluyosun.
ismail abi: ama ben güçlü olmak istemiyom ki,ben şekerpareyi istiyom.

Cuma, Temmuz 1

hikaye-le-me 5

okul zamanlarımdan beri dersi derste dinlemedim, konsantremi durağan bir şey üzerine toplayamıyordum, sadece renkli bir şekilde ders anlatılırsa dinleyebiliyordum, bunu da ancak sayısı az olan yetenekli öğretmenler yapıyordu, kitapların dünyasını keşfettiğimde sözde ilgi alanlarımın yanlış tercihlerle oluştuğunu anladım, tarih okudum ve sonra tarih dediğimiz şeyin çoğunun kurgu olduğunu anladım, bunu anlamamda 11 eylül bir milat olmuştu, tarihe bakacak olursak birkaç el kaideli terörist ikiz binaları vurmuştu, ama hayır bu yanlıştı, bakış açısı dediğimiz şeyin genişlemesiyle daha fazla insan olabileceğimizi anladım, hakikat ne ise onu aramak için çabalamaktan daha keyifli bir iş yoktu insan için, ama hayır çoğumuz hakikatin bir tepsiyle önümüze gelmesini bekliyorduk ve ne oluyorsa hep bu yüzden oluyordu, dedi.

yapmayın ama bunu

1- tesettür moda dergileri çıkarken, kendini göstermeden yaşamaktan uzaklaşılırken ve hatta rağbet edenler yalnızlaştırılırken, sistemi eleştirenler ve bittabi eleştirmesi gerekenler sisteme ayak uydururken, ille ille ille dünyevileşirken ben katılmak istemiyorum dünya sana!

2- (her ümmetin bir fitnesi vardır. ümmetimin fitnesi maldır.) [nesai]

ankara, gazi, kocatepe, tacettin dergahı, ev

- farkında olduğumuz mecburiyetlerimiz var. ruhu tamama yaklaştıranlar olduğu gibi, ruhumuzdan eksiltenleri de var. sıkışmışlığımızın kaynağı dünya.

- hakiki bir evcimenim, çünkü keyfimi evde bulabiliyorum. bir de değişmesini istediği şeylerin varlığında tek yaptığı şey beklemek olan garip bir insanım.

- sessiz, sedasız, sakin ve faydalı olabilir mi hayat? (olursa amin)

Pazar, Haziran 26

seneca

özgürlüğün tanımı, belki de gerçekleşme olasılığı olan hayaller kurabilmektir. çünkü medeniyet yer yer ve belki hala insanların hayallerindeki gibi yaşama haklarını gasp eder.

Çarşamba, Haziran 22

tanımlarım allak bullak 12

çizgi film: nerde o eski bayramlar türü nostaljik romantizmleri doğru bulmam aslında ama bunların yani çizgi filmlerin yenileri hakikaten bir acaip. bazen eve misafir çocuklar geliyor, cartoon tv aç bana, diyorlar. açıyorum. ki çizgi film izlemeyi de çok severim. onlarla beraber oturup izleyeyim diyorum. hele bu çocukların ekserisinin sevgilisi ben10 var, çocuk izlerken sürekli, "dışk!" "dıkşın!" türü sesler çıkarıyor, hopluyor, tekmeler savuruyor filan izlerken. oysa tom ve jerry, donald duck amca, temel reis, taş devri izleyip gülmek var.

cennet : filolojik açıdan cennet veya başka dillerde onun yerine geçen kelimeler (paradisus, paradeisos, paradise vb.) bahçe, bağ, park yeri anlamına gelir. nitekim kur'an-ı kerimde de bahçe anlamında kullanıldığı yerler vardır. mesela sebe' suresi 15. ayet :

arapça okunuşu: lekad kâne lisebe-in fî meskenihim âye(tun) cennetâni ‘an yemînin veşimâl(in) kulû min rizki rabbikum veşkurû leh(u) beldetun tayyibetun verabbun gafûr(un)

meali : andolsun, sebe’ halkı için kendi yurtlarında bir ibret vardı: biri sağda biri solda iki bahçe bulunuyordu. onlara şöyle denilmişti: “rabbinizin rızkından yiyin ve o’na şükredin. beldeniz güzel bir belde, rabbiniz de çok bağışlayıcı bir rabdir.”

Pazar, Haziran 19

Mary ve Max

"you are my best friend, you are my only friend"
"sen benim en iyi arkadaşımsın, sen benim tek arkadaşımsın."

Bu yazımda bahsedeceğim filmin senarist ve yönetmeni, Adam Elliot. Bir çok başarıulı esere imza atan 1972 doğumlu Avustralyalı yönetmen, 2003 yılında "Harvie Krumpet" adlı kısa filmiyle oscar ödülü kazanmıştı. İlk uzun metraj filmi olan Mary ve Max filmiyle de beş ödül kazandı. Film, komedi ve dram sahneleriyle hafızalarımızda yer eden bir animasyon. Üstelik yönetmeninin belirttiğine göre yaşanmış bir hikayeden esinlenilerek oluşturulmuş. İzlerken insanda bu hikayenin yaşanmış olma olasılığını bilmek bile garip ve umut veren bir tat bırakıyor.

Filmin konusuna gelirsek, iki kahramanımız var; biri 44 yaşında, obez, asperger sendromlu, arkadaşsız bir New Yorklu olan Max (Horowitz); diğeri ise 8 yaşında, alkolik bir anne ve ilgisiz bir babanın çocuğu olan, yine arkadaşsız bir Avustralyalı olan Mary (Dinkle).

Mary'nin çabalarıyla başlayan bir mektup arkadaşlığı anlatılıyor. Filmi izledikçe Max'ın hayatındaki en büyük üç isteğinden birinin gerçekleşmesine dair taşıdığı umudu bütün kalbinizle hissediyorsunuz. Bu istek, gerçek bir arkadaşa sahip olabilmek kadar insani ve sıradan bir istek aslında. Max'ın diğer iki isteği ise bütün nobletlere(tv'de izledikleri bir dizinin oyuncak karakterleri) sahip olmak ve ona hayatı boyunca yetecek kadar çikolata edinmek... İstekleri onun nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu bir nebze anlatmıştır sanırım.

Filmin öyküsü 1970'lerde başlıyor. O günden bugüne değişen bir yalnızlık yok. Yalnızlık dedim çünkü aslında filmin pat diye önümüze koyduğu gerçek bu. İnsanlar olarak yalnızlaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz şartları çok fazla önemsediğimiz, hatta onlara ayak uydurduğumuz ve neden diye sormadığımız için belki de. Ya da filmdeki gibi bazen sadece dış görünüşümüz, bazen de hastalığımızdan dolayı. (Ki aslında bunun sebebi de benimsediğimiz ve insani duygulara uzak olan göz kamaştırıcı yabancı dünyamız.)

Günümüzde tartışılan sanal arkadaşlıklar gözünden bakacak olursak da, film, hiç görmediğin birilerinin bile aradaki sahici sevgiden dolayı senin en iyi arkadaşın olabileceği tarafında duruyor.

Sonuç olarak, konusu, söylediği ya da karakterlerine söylettiği ne olursa olsun, Mary ve Max, sizi, seksen dakikalık gerçekçi bir masal dünyasına doğru yolculuğa çıkarabilen şahane bir film. Yer yer güldüren ama daha çok duygulandıran ve ağlatan bu filmi izlemenizi tavsiye ederim.

http://www.cemaat.com/mary-ve-max

Cuma, Haziran 17

hayalci 4

- adının ve bir de kocaman bir ünvanın şaşaalı bir kapının üstünde yazmasının anlamını niye bu kadar büyütüyorlar ki insanlar, dedim.
- ölümden korkmak istiyorlar, dedi gülümserken.

Pazar, Haziran 12

bütün sesler bir seste boğuldu

- hayali hayal yapan, iç-aklın ve dış-duyuların baskınlığıy-mış.

- bugün bütün gün kitap okumayı planlamıştım, normalde bilg.da müzik açıp okurken bugün fon müziği olarak çok fazla kullanmadıgım televizyonu seçtim. ve kanal olarak da trt haberi ayarladım. güzel şeylere denk geldim. hatta birinde tokat'ta çekilmişti program.

- ve evet, oy kullanmadım ben , kişisel bir eylem(sizlik) olarak.

Cumartesi, Haziran 11

alıntılar-8-

ben şimdi diyorum ki bir bak şu alanlara
sokaklara köprülere kiremitsiz damlara
taşlara sopalara amanvermez silâhlara
şehir haritasına trafik lâmbasına kan içinde adamlara
kan içinde adamlara
kan umutsuzluktur
ona kendini hazırla
ne kadar yalnız olduğumuzu hep hatırla

tugut uyar, acının tarihi

Cuma, Haziran 3

Dead Can Dance – The Ubiquitous Mr. Lovegrove

güzel şarkı.

Salı, Mayıs 31

dışardayım

yaşamak biraz kendi içindeki dengeyi tutturabildiğinde güzelleşiyor, kendi içindeki denge ise kendine ve her şeye verdiğin anlamı ısrarla tekrar etmenle kuruluyor... içi , dış etkiliyor, bu sefer yorulduğunu hissediyorsun, dışardan bakınca dışarda kalıyorsun, içerden bakınca içerde. dışa uzaklık, içe yakınlığa sebep kimi zaman ve ben bu mesafeden memnunum.

Salı, Mayıs 24

hakkında bilgim olmayan şeyler

allah'ım
hakkında bilgim olmayan şeyler
başka bir dünyadaymışçasına
avuçlarıma aldığım hisler

allah'ım
felakete yaklaştırma
ki zaten nefes aldıkça...
çünkü "son"du peygamber

Çarşamba, Mayıs 18

küçük bir noktayken

1- hayat oyalanmayla iç içe olduğundan, sıkıldığınızda ve kendinize oyalayıcı hedefler koymanın saçmalığını da fark ettiğinizde ne yapabilirsiniz bilmiyorum.

2- ama dünyayı değiştirmeli mi insan? değiştirmeli.

Pazar, Mayıs 8

ilginç rüyalar

daha önce de başıma gelmişti ama bu sefer daha başkaydı sanki. en son 12-13 sene önce gördüğüm, derslerime giren bir öğretmenimi evvelsi gece rüyamda gördüm, sonra uyandığımda, allah allah bir de böyle bir kadın vardı sahi, diye geçirdim içimden, tabi beş dk sonra unuttum. allah allah dememin nedeni, dört senelik okulda, sadece bir sene ve o da ilk sene derslerimze girmişti, dolayısıyla ciddi bir hatıra izi değildi zihnimde. neyseee devam edeyim, dün bilg.ımın iyice yavaşladıgını fark edip, boş vaktin bollugundan dolayı aklıma format atma fikri geldi, dur şu bilg.a bi format atayım dedim, format değil recovery de diyebiliriz, farklı şeyler sanırım çünkü, taktım cd yi vs., windows kurulumunun ortasında pat kapandı bilg. durduk yere, en az 15 kere tekrar açtım, tekrar hemen hemen kurulumun aynı yerinde gene kapandı, en sonunda niyeyse cd bozuk heralde diye geçirdim içimden, ve bi xp kurulum cd si almak için yollara düştüm, esas şoku biraz ilerledikten sonra o gece rüyamda gördüğüm hocamı karşımda görünce yaşadım, dolayısıyla bir flashback oldu rüyama, öyle şaşkın bakıyorum kadına, kadın da beni mümkün değil hatırlamaz, zati silik bir öğrenciydim ama öyle bakınca heralde bu benim öğrencilerden biri diye gülümseyerek selam verdi, ben de son anda şakınlıktan sıyrılıp gülümsemeye yetiştim neyse ki..

velhasıl 12-13 senedir görmediğin nerdeyse varlıgı hafızandan silinmiş bir yüzü rüyanda görüyon sonra hiç planda yokken gelişen olaylar neticesinde rüyan bir bakıma gerçek oluyor. ah metafizik alem ah!

bilg.ıma gelince meğer lisans no.sunu öğrenmek için ters yüz ederken bataryasını oynatmışım yerinden çıkarıp takınca halloldu.

Cumartesi, Mayıs 7

hatıralar hayal olmuş

o kadar çok şeyden uzağım ki, son yıllarda hele, anı değil his biriktiriyorum sanki. geçmiş için de aynı, sanki o kadar anlatılacak şey biriktirememişim gibi, çabaladığımda bir olaydan daha çok o olayın bendeki hislerini hatırlayacakmışım gibi, olayı detayıyla hatırlamayacakmışım gibi. zihnimden her şey çekiliyor, zihnim bile beni kendi halime bırakmaya çalışıyor gibi.

Salı, Mayıs 3

you are my best friend, you are my only friend

insanlığın öyküsünün mekanı cennetken dünya olduğunda, dünyayı imtihan yeri yapan şey tercihlerin dünyası olmasıydı biraz, ama en büyük imtihan muhakkak ki, ayrılıktı. kelebek etkisi denen şeyi inkar etmek zor görünüyor. her şeyin birbiriyle bağlantılı olması ve tercihlerinin önemini bilmek birşey olabilir varlığına anlam yüklemek isteyen insan için. bir de bunun için birinci bakınız : benjamin button'un filminde kate blanchett'ın ayağının kırılması öyküsü. ikinci bakınız ise tavsiye üzerine okuduğum, o.henry'den kader yolları öyküsü. okuyunca hayat ne tuhaf vapurlar filan diyoruz :)

başlık ise izlenmesi şiddetle önerilen mary and max filminin en bilinen repliğidir. hüngür hüngür ağlatmıştır beni.

Çarşamba, Nisan 27

alıntılar -7-

yaşanan, yaşanmamışlığın tanığını yekdiğerinde bulunca baş başa vermiş iki suretten biri diğerine aşk kelimesini sordu; diğeri gülümsedi ve ona aşkın, bu dünyadan olmayan bir zamanda, bütün ruhların toplandığı mekanda, ruhun, sözleştiği ve seviştiği tanışını bu dünyada hatırlaması olduğunu anlattı. ama, dedi biri, hesapta ruhun, tanışını bu dünyada hiç bulamaması, ona rastlayamaması var. diğeri, buldum zannedip de yanılmak var, diye ekledi. bulup da tanıyamamak var, dedi biri. ve ki bulup da onun tarafından hatırlanmamak var, diye tamamladı diğeri.

nazan bekiroğlu, cam ırmağı taş gemi

Pazartesi, Nisan 25

şükür ve sabır

dindarlıkta kendinden üstün olana bakıp tâbî olmak, dünyalıkta ise kendinden aşağıda olana bakıp, allah’ın kendisine verdiği üstünlüğe hamdetmek. böyle yapanları allah, şükredici ve sabredici olarak yazar. kim de dindarlıkta kendinden aşağıda olana, dünyalıkta ise kendinden üstün olana bakar da elde edemediğine üzülürse, allah onu şükredici ve sabredici olarak yazmaz.” denmiş.

Salı, Nisan 19

sınır

yürüyüp yürüyüp sınıra geldiğinizi hissettiğinizde, öyle ki bazı sınırlar görülmez hissedilir, bu bocalamadan bir an önce çıkmanın yolu nefes alıp vermektir ama aldıgın nefesin içinde bizzat bulunarak.

varlığı olan şeyler varlığını sürdürebilir, değişebilir ama allah uzun süre sınırlarda nefes almaktan kurtarsın bizi.

Pazar, Nisan 17

bakış

allah'ım
uçurumdan düşerken tutunulan
o dal da umut
kuşların evi uçsuz bucaksız
gökyüzü de
bakışımızın içinde anlam gizli
bütün anlamların içinde sen

Perşembe, Nisan 14

hassasiyet

bu aralar fazla hissetmiyorum birşeyleri. çünkü düşünmeden geçirmeye çalışıyorum vaktimi. ne de olsa düşüneceğim şeyler, üzerinde düşünmenin fayda getirmediği şeyler oluyor . belki biraz hassasiyet daha mı iyidir bilmiyorum.

Cumartesi, Nisan 9

gerçek vs avuntu

kelimeler bulmaya çalışırsınız; gerçek güzellik kelimesizlikken.
çizgiler bulmaya çalışırsınız üstünde yürünecek; çizgilerden bağımsızlık daha güzelken.
kendinizi önemsemedikçe önemsenmemeye başlarsınız, üzülmeyin yine güzellik burdadır. ya da bütün söylenenler sıkılmış ve kırılmışlığın avuntularıdır.

Çarşamba, Nisan 6

oi va voi- ladino song

dinleyiniz, dinlettiriniz efendim.

Pazar, Nisan 3

rang-e khoda spoiler

"350
01:00:15,574 --> 01:00:19,703
Beni kimse sevmiyor.

351
01:00:19,828 --> 01:00:21,872
Ninem bile.

352
01:00:22,998 --> 01:00:28,045
Herkes benden kaçıyor,
çünkü ben körüm.

353
01:00:29,379 --> 01:00:31,673
Görebilseydim...

354
01:00:31,757 --> 01:00:34,718
Diğer çocuklar gibi köy okuluna giderdim...

355
01:00:34,801 --> 01:00:41,433
Ama ben dünyanın öbür tarafında...

356
01:00:42,559 --> 01:00:44,937
körler okuluna gitmek zorundayım.

357
01:00:45,062 --> 01:00:49,942
Öğretmenim Allahın körleri daha çok sevdiğini
söyledi, çünkü onlar göremiyormuş...

358
01:00:50,025 --> 01:00:55,823
Bende eğer öyle olsaydı,
Bizi kör yapmazdı dedim...

359
01:00:55,948 --> 01:00:58,992
Çünkü böyleyken onu göremeyiz dedim.

360
01:00:59,117 --> 01:01:02,287
O da bana,
"Allah görünmezdir."

361
01:01:02,412 --> 01:01:06,500
O heryerdedir.
Onu istersen hissedebilirisin.

362
01:01:08,585 --> 01:01:11,672
Parmaklarınla, onu görebilrisin." dedi

363
01:01:11,797 --> 01:01:17,386
Bende her gün parmaklarımın dokunduğu herşeyde,
heryerde Allahı aradım

364
01:01:17,469 --> 01:01:21,807
Ve ona herşeyi anlattım,
Kalbimdeki sırları bile."

Cuma, Nisan 1

inanma ki şair sözü yalandır

oysa bazen ben sadece şairlere inanmak isterdim...

öykü

herkesin bir öyküsü var
öyküsünde karakterler
benim öyküm:
ben'im öyküm..
nasip..

Çarşamba, Mart 30

zaman zaman

biz hep çocuk kalmak istiyoruz aslında ama büyüyoruz ve her gün bize büyüklüğümüzü hatırlatan şeylerle karşılaşıyoruz. her gün şaşırıyorum, her gün..neler oluyor böyle diye..zaman, diye..hızlı akıyor, diye..

genç yetenek demek, artık benden daha küçük yaş gruplarını içeriyor. bugün emekliliği yanaşmış iş arkadaşım biriyle emeklilikten konuşuyordu, sonra bana döndü ve "bir gün emekliliği konuşacağım aklımın ucundan geçmezdi." dedi, sadece gülümsedim ve sustum. daldım desem daha doğru :)

Cuma, Mart 25

bu da kulağa küpe olsun

karıncalar gibi sen ufak ufak yürürsün,
meleklerden ileru seyrânı arzularsın.
topuğuna çıkmayan suyu deniz sanırsın,
sen katreyi geçmeden ummânı arzularsın.

niyazi mısri

Çarşamba, Mart 16

yoksunluk

yoksunluk, olgunlukmuş bugün bunu anladım. yoksun kılana hamd olsun...

Pazar, Mart 13

abdelli- lawan(time)

niyeyse yazacak şey bulamadım bu ara. çok olsa da bulamadım ya da yazamadım diyelim. en iyisi müzik ekleyeyim dedim. buyrun..

Salı, Mart 8

Siddhartha

Siddhartha, 1946 yılında Nobel ödülünü almış bir Hermann Hesse kitabı. Gerçi bunun o kadar da önemi yok, çünkü birçok kişinin de dediği gibi, söz konusu Nobelse ödülü eserler değil, kişiler alır. Yine de 1946 yılının şartlarını bilmiyoruz.

Hermann Hesse, İkinci Dünya Savaşı döneminde yaşamış, hem nazilerin hem de antifaşistlerin eleştirilerine maruz kalmış, bunlara sorunlu bir aile yaşamı da eklenince psikanaliz tedavisi görmüş ve bunalımlarında ilacını doğu mistisizminde aramış biri. Bu kitap da büyük ihtimalle bunların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Kitaba dönecek olursak; kitabın baş kahramanı Siddhartha, iyi bir Brahman'ın oğlu. Çevresindeki herkes kendini dine vermiş, meditasyon, arınma ve tanrılara sungular sunarak yaşayan brahmanlar. Siddhartha yaptığı herşeye rağmen benliğinde bilgeliğin verdiği huzuru hissedemiyor ve o içindeki bilme arzusuna, gerçeği aramasını söyleyen sese kulak kesilip tabir-i caizse hicret etmeye karar veriyor. Yalnız değil tabi ki, küçüklüğünden beri en yakın arkadaşı olan Govinda, onu yalnız bırakmak istemiyor. Ve böylece görünürde dağlar, tepeler, ormanlar, şehirler aşılarak yapılan ama aslında içsel olan yolculuğu başlıyor Siddhartha'nın.

Kitap boyunca Siddhartha'nın yolculuğuna şahitlik ediyoruz, onunla beraber onun hakikatini biz de merak ediyoruz. Siddhartha'nın yolu değişik yerlere düşüyor, bunlardan biri Buddha'nın yanı, diğeri çocuk insanların yanı, bir diğeri bilge bir kayıkçının yanı. "çocuk insanlar" tabirini, yazar, hayatın gündelik akışına kendini kaptırmış, dünyevi istekleri hayatlarının amacı edinmiş insanlar olarak kullanılıyor. Bir bakıma çoğunluk, bir bakıma avam...

Kitapta islama uzak olmayan kavramlarla da karşılaşıyoruz. daha doğrusu gereken benzeşmeyi yapmak bize düşüyor. Mesela Siddhartha'nın bu hakikati arama aşkını taklid-i imandan tahkik-i iman arasındaki yola benzetebiliriz. Ayrıca tasavvufa, vahdet-i vücud felsefesine de çok yakın cümleler okuyoruz kitapta.

"Irmak aynı zamanda her yerdedir, kaynadığı yerde, döküldüğü yerde, çağlayanda, kayıkta, akıntı yerinde, denizde, dağda, aynı zamanda her yerde ve onun için yalnızca şu an vardır, geçmişin gölgesi diye bir şey bilmez ırmak, geleceğin gölgesi diye de bir şey bilmez." syf.114

Arif ile alim arasındaki farkı bilen bizler için, kitap bir kez daha yineliyor bilgeliğin bilmekle sınırlanamayacağını. Bütün bu yolculuğun, içte aranılan huzurun anahtarını yaşamın kendisinden alabileceğimizi söylüyor.

"Bilgelik bir başkasına anlatılamaz, bir bilgenin başkalarına anlatmaya çalıştığı bilgelik aptalca bir şey gibi gelir kulağa...Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir..."syf.148

Özetle Can yayınları tarafından basılan bu 158 sayfalık Hermann Hesse romanı okunmaya değer.

http://www.cemaat.com/siddhartha

Pazartesi, Mart 7

hayalci 3

- baştan savma yaşayışları seyrederken niye ben sıkışıyorum hayatta?, dedim.
- daha güzeli, dedi ve sustu uzunca. gözlerinde cümledeki vurgunun "ben"de değil "sıkışıyorum"da olduğunu anladığını görünce ben de sustum.

Cumartesi, Şubat 26

cennet cennet dedikleri

- jean paul sartre demiş ki; hayat üç bölümdür: dünyayı değiştireceğini sandığın, dünyanın değişmeyeceğine inandığın ve dünyanın seni değiştirdiğine emin olduğun..

ilki biraz idealist dönemlerdir, ikincisindeyim şu anda ben, yine de her insanın haksız çıkma ihtimali vardır ve üçüncüsünü sartre'nin dediğini tahmin ettiğim anlamda yaşamam gibi geliyor.

- arif, alimin biraz fazlasıdır. arif olabilmek için ilim şarttır ama yeterli değildir. alimde ise ilim vardır. bu anlamda imam gazali'nin kişisel serüveni özenle seçilmiş ve en doğrusu gibi geliyor bana. ilim olmadan arif olunabileceğini zannedenler, cahil müslümanlar olarak kalıyor. tasavvufa yani aslında marifete demek istiyorum erenler mutlaka alimlerdir. ama sıra önemli, sırayla oluyor. önce ilim, sonra marifet...

- içinde kocaman bir boşluk buldugunda doldurmak için nesneler, kişiler, kimi zaman da idealler denediğinde ve onların okyanustaki bir damlanın okyanusun ne kadarını doldurabiliyorsa o kadar olabileceğini anladığında ve aklına birkaç dize geldiğinde, işte belki ilk defa hakkını vererek gülümseyebilirsin:

cennet cennet dedikleri
birkaç köşkle birkaç huri
isteyene ver onları
bana seni gerek seni

Perşembe, Şubat 17

beceremiyorum

beceremiyorum doğru cümleler kurmayı,
beceremiyorum çıkmayı merdivenlerden,
hep seyrediyorum, gör-ül-meden

Pazar, Şubat 13

hikaye-le-me 4

farklı ve özel olduğuna dair sesler, bütün insanların kulaklarındadır, ama o ses aslında kendilerinin sesidir, dedi, buna inanmak isterler çünkü aksi durumda anlamsızlığın kollarında nefes alamaz hale gelirler. yokluktan varlığa geçmiş olmak ve bunun yaratıcının "özel" seçimi olması kollarında rahata erebileceğimiz bir anlamdır, diyerek bitirdi.

Çarşamba, Şubat 9

dil duaya dururmuş

- oyalanma ve hayatı gizli bir köprü birleştirirmiş.

- saklandıkça bir yere o yer daha daralmaya başladığında...

Pazar, Şubat 6

!

dünyevileşmek tehlikesi!

Çarşamba, Şubat 2

tanımlarım allak bullak 11

kader kurbanı: insanların hiçbiri hangi anne babadan doğacağını ve yine hangi coğrafi bölgede doğacağını seçemez. gelişmiş sayılan bir ülkede, sözgelimi amerika'da atıyorum doktor ve mühendis bir anne babadan doğan çocukla, afrikada insanlarının çoğu açlık sınırında yaşayan bir ülkede herhangi bir anne babadan doğan çocuk farklıdır birbirinden. ve biz ikincisine kaderin kurbanı deriz. çoğu kişi kaderi yenilmesi gereken bir kavram olarak görür . oysa kader, kendisiyle barışılması gereken bir kavramdır. insanda bütün şartlarda erdemli kalabilmenin kodları vardır ve ondan beklenen de sadece budur. eğer bulduğu az bir yiyeceği kardeşiyle paylaşabiliyorsa afrikada doğan çocuk, kaderin kurbanı doktor anne ve mühendis babanın tıka basa yeyip obez olan çocuğudur.

trajedi illa ki hayatın kendisidir.

uyku: voltaire demiş ki; tanrı, insanlara, verilen sıkıntılar daha katlanılabilir hale gelsin diye iki şey vermiştir: umut ve uyku. yani sadece aptallar sekiz saat uyur diyenler çok ciddi hata yapıyorlar allahın bu lütfu karşısında.

Pazartesi, Ocak 31

kim demiş bilmiyorum ama..

bağlıdır daman-ı haşre rişte-i tûl-i emel
hây u hûy-i ehl-i dünyâ bitmeden dünya biter

Salı, Ocak 25

allah'ım hüznüme merhem ol

- çözümsüz şeylerin olması ruhumu daraltıyor. ve elimde değil onları düşünmeden yapamıyorum. hatta bazen dağların kaldıramayıp ademin kabul ettiği şey, iyi ve kötüyü ayırd edip yapma iradesi değil de, bu sorunu kaldırabilme gücüdür ya da buna dahildir diye saçmalayasım geliyor. ne bu dünyada ne de ahirette yaşanılası olmayan şeyler...

- hafta sonu okul arkadaşımı ziyaret için adanadaydım. kilise gezesimiz geldi, lakin ziyaret günleri ve saatleri varmış, il dışından uzaklardan geldim, bi kıyak yapsanız olmaz mı dememe rağmen alamadım müsadeyi. kursağımda kalmış bir hevesle gerisin geri döndük. oysa biraz misyoner ruhu taşısalardı :p

Pazartesi, Ocak 17

vazgeçtim allahım, sen de vazgeç

- bir şey okurken hatalı bir çeviriyle karşılaştım. iyi de, dedim, çevirmenlere de güvenemeyeceksek ne olacak? neyi, nasıl düzgün öğreneceğiz?

- huzursuzluk mu doğru, huzur mu doğru, aslında neyin doğru olduğunu düşünmekten de sıkılıyorum kimi.yaşasak işte, ya yoksa sürekli boğuluyorsun ama yaşamaya devam ediyorsun, zaman bir ip olsa, ucundan çeksek, çeksek, çeksek...

Salı, Ocak 11

kısa kısa

- işyerinde çok yoğunum bu ara. test ettim, onayladım, çalışınca daha kolay akşam oluyormuş. eskiden akşam edemezdim, bitse de gitsek deyip dururdum, şimdi, bitti mi- cidden mi, diyorum.

- son günlerde, allahım huzurun kapısını bana aç, diye dua ediyorum, geriye dönüp baktığımda değişen tek şeyin düşüncelerimin olumlaşması olduğunu gördüm, yoksa şartların filan değiştiği yok, demek ki mutluluk ve huzur düşüncede oluşan birşey biraz da.

- olumlu düşünmenin gücüne inanmalı mıyım, yok yok, o kadarı da fazla olur.

- zannediyorum ki, belirttiğim üzere sadece bir zan bu, tarih boyunca her devirde insanlar kendi devirlerinin tarihin çok kötü bir dönemeci olduğunu düşünmüş, çünkü kötü hep varmış işte, bizim kendi devrimizin çok kötü oldugunu, eski devirlerde doğanların bizden daha şanslı oldugunu yineleyerek, sadece bahaneler üretiyoruz aslında kötülüklerimize, iyi ve kötü hep var olagelmiş, mühim olan senin seçimin, senin devrin değil. ama şu var bazen duyuyoruz ya da okuyoruz, zamanımızda ahlaklı ve az biraz dünyevileşmemiş kişilere modern zaman dervişi deniyor, niye eski zaman dervişleri gibi olamıyoruz acaba?

Çarşamba, Ocak 5

hayalci 2

- yaşamak güzel değil sanki. bunca acıya nasıl katlanabiliyor ki insanlar, dedim.
- hissetmeyerek ya da başka dünyalar düşleyerek, dedi.