Pazar, Haziran 26

seneca

özgürlüğün tanımı, belki de gerçekleşme olasılığı olan hayaller kurabilmektir. çünkü medeniyet yer yer ve belki hala insanların hayallerindeki gibi yaşama haklarını gasp eder.

Çarşamba, Haziran 22

tanımlarım allak bullak 12

çizgi film: nerde o eski bayramlar türü nostaljik romantizmleri doğru bulmam aslında ama bunların yani çizgi filmlerin yenileri hakikaten bir acaip. bazen eve misafir çocuklar geliyor, cartoon tv aç bana, diyorlar. açıyorum. ki çizgi film izlemeyi de çok severim. onlarla beraber oturup izleyeyim diyorum. hele bu çocukların ekserisinin sevgilisi ben10 var, çocuk izlerken sürekli, "dışk!" "dıkşın!" türü sesler çıkarıyor, hopluyor, tekmeler savuruyor filan izlerken. oysa tom ve jerry, donald duck amca, temel reis, taş devri izleyip gülmek var.

cennet : filolojik açıdan cennet veya başka dillerde onun yerine geçen kelimeler (paradisus, paradeisos, paradise vb.) bahçe, bağ, park yeri anlamına gelir. nitekim kur'an-ı kerimde de bahçe anlamında kullanıldığı yerler vardır. mesela sebe' suresi 15. ayet :

arapça okunuşu: lekad kâne lisebe-in fî meskenihim âye(tun) cennetâni ‘an yemînin veşimâl(in) kulû min rizki rabbikum veşkurû leh(u) beldetun tayyibetun verabbun gafûr(un)

meali : andolsun, sebe’ halkı için kendi yurtlarında bir ibret vardı: biri sağda biri solda iki bahçe bulunuyordu. onlara şöyle denilmişti: “rabbinizin rızkından yiyin ve o’na şükredin. beldeniz güzel bir belde, rabbiniz de çok bağışlayıcı bir rabdir.”

Pazar, Haziran 19

Mary ve Max

"you are my best friend, you are my only friend"
"sen benim en iyi arkadaşımsın, sen benim tek arkadaşımsın."

Bu yazımda bahsedeceğim filmin senarist ve yönetmeni, Adam Elliot. Bir çok başarıulı esere imza atan 1972 doğumlu Avustralyalı yönetmen, 2003 yılında "Harvie Krumpet" adlı kısa filmiyle oscar ödülü kazanmıştı. İlk uzun metraj filmi olan Mary ve Max filmiyle de beş ödül kazandı. Film, komedi ve dram sahneleriyle hafızalarımızda yer eden bir animasyon. Üstelik yönetmeninin belirttiğine göre yaşanmış bir hikayeden esinlenilerek oluşturulmuş. İzlerken insanda bu hikayenin yaşanmış olma olasılığını bilmek bile garip ve umut veren bir tat bırakıyor.

Filmin konusuna gelirsek, iki kahramanımız var; biri 44 yaşında, obez, asperger sendromlu, arkadaşsız bir New Yorklu olan Max (Horowitz); diğeri ise 8 yaşında, alkolik bir anne ve ilgisiz bir babanın çocuğu olan, yine arkadaşsız bir Avustralyalı olan Mary (Dinkle).

Mary'nin çabalarıyla başlayan bir mektup arkadaşlığı anlatılıyor. Filmi izledikçe Max'ın hayatındaki en büyük üç isteğinden birinin gerçekleşmesine dair taşıdığı umudu bütün kalbinizle hissediyorsunuz. Bu istek, gerçek bir arkadaşa sahip olabilmek kadar insani ve sıradan bir istek aslında. Max'ın diğer iki isteği ise bütün nobletlere(tv'de izledikleri bir dizinin oyuncak karakterleri) sahip olmak ve ona hayatı boyunca yetecek kadar çikolata edinmek... İstekleri onun nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu bir nebze anlatmıştır sanırım.

Filmin öyküsü 1970'lerde başlıyor. O günden bugüne değişen bir yalnızlık yok. Yalnızlık dedim çünkü aslında filmin pat diye önümüze koyduğu gerçek bu. İnsanlar olarak yalnızlaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz şartları çok fazla önemsediğimiz, hatta onlara ayak uydurduğumuz ve neden diye sormadığımız için belki de. Ya da filmdeki gibi bazen sadece dış görünüşümüz, bazen de hastalığımızdan dolayı. (Ki aslında bunun sebebi de benimsediğimiz ve insani duygulara uzak olan göz kamaştırıcı yabancı dünyamız.)

Günümüzde tartışılan sanal arkadaşlıklar gözünden bakacak olursak da, film, hiç görmediğin birilerinin bile aradaki sahici sevgiden dolayı senin en iyi arkadaşın olabileceği tarafında duruyor.

Sonuç olarak, konusu, söylediği ya da karakterlerine söylettiği ne olursa olsun, Mary ve Max, sizi, seksen dakikalık gerçekçi bir masal dünyasına doğru yolculuğa çıkarabilen şahane bir film. Yer yer güldüren ama daha çok duygulandıran ve ağlatan bu filmi izlemenizi tavsiye ederim.

http://www.cemaat.com/mary-ve-max

Cuma, Haziran 17

hayalci 4

- adının ve bir de kocaman bir ünvanın şaşaalı bir kapının üstünde yazmasının anlamını niye bu kadar büyütüyorlar ki insanlar, dedim.
- ölümden korkmak istiyorlar, dedi gülümserken.

Pazar, Haziran 12

bütün sesler bir seste boğuldu

- hayali hayal yapan, iç-aklın ve dış-duyuların baskınlığıy-mış.

- bugün bütün gün kitap okumayı planlamıştım, normalde bilg.da müzik açıp okurken bugün fon müziği olarak çok fazla kullanmadıgım televizyonu seçtim. ve kanal olarak da trt haberi ayarladım. güzel şeylere denk geldim. hatta birinde tokat'ta çekilmişti program.

- ve evet, oy kullanmadım ben , kişisel bir eylem(sizlik) olarak.

Cumartesi, Haziran 11

alıntılar-8-

ben şimdi diyorum ki bir bak şu alanlara
sokaklara köprülere kiremitsiz damlara
taşlara sopalara amanvermez silâhlara
şehir haritasına trafik lâmbasına kan içinde adamlara
kan içinde adamlara
kan umutsuzluktur
ona kendini hazırla
ne kadar yalnız olduğumuzu hep hatırla

tugut uyar, acının tarihi

Cuma, Haziran 3

Dead Can Dance – The Ubiquitous Mr. Lovegrove

güzel şarkı.