Pazartesi, Aralık 31

sartre ve özgürlük

sartre, dostoyevski’nin, “eğer tanrı olmasaydı herşeye cevaz vardı” sözünü hareket noktası olarak alır. sartre’ye göre, kendinde ve kendisi için olmak üzere iki tür varlık vardır. insan, kendisi için varlıktır ve varoluşu özünden önce gelir. bu durumda eğer tanrının varlığı kabul edilirse, insan önce tüm özellikleriyle tanrının zihninde olacağından, tayin edilmiş olur. tanrı olmadığı durumda, insan tabiatı da olmaz ve varoluş özden önce gelmiş olur. yani insan önce mevcut olur, daha sonra kendini inşa etmekle ve özünü meydan getirmekle uğraşır. insanın seçim yapması dışardan gelen şartlarla değil, onları kendi anlamlandırmasıyla olur. başka bir ifadeyle seçim yapması kendi projesidir. insan projelerini seçip onları gerçekleştirirken kendi özünü meydana getirir. hürriyeti seçmemiştir, hürriyete mahkumdur. sartre’ye göre, a priori bir insan tabiatı olmadığından, insanın her hareketi insanidir, gayri insani diye birşey yoktur. insan kendisinden olduğu kadar, bir insan türü oluşturduğu için diğer insanlardan da sorumludur.

kaynak: necati öner, insan hürriyeti, vadi yayınları

Pazar, Aralık 9

güzel şarkılar 15

intihar eden kişiler ilginçtir. hele de ayaklarının altında dünya seriliyken intihar edenler..


i'll tell you why i don't want to know where you are
i got a joke i've been dying to tell you
a silent kid is looking down the barrel
to make the noise that i kept so quiet
i kept it from you, pitseleh
i'm not what's missing from your life now
i could never be the puzzle pieces
they say that god makes problems
just to see what you can stand
before you do as the devil pleases
and give up the thing you love
but no one deserves it
the first time i saw you, i knew it would never last
i'm not half what i wish i was
i'm so angry
i don't think it'll ever pass
and i was bad news for you just because
i never meant to hurt you

Perşembe, Kasım 22

yaşlanmak

sanırım yaşlanmak, aynı olayların giderek daha derin izler bırakması..yaşlandıkça derinleşiyor..çocukken üzülür, ağlar hemen unuturduk..şimdi üzülüp ağlıyoruz, ama bir türlü unutamıyoruz..

Salı, Kasım 13

solaris replikler

tabi ki andrey tarkovski olan..neyse dönelim repliklere ama öncelikle belirtmek isterim ki, aydınlatıcı bir film..hele bazen olayın içine aşırı girip fantastik cennet tasavvurları oluşturabiliyorsunuz..

- gerçeğe karşı vazife önemsenmesi gereken tek şeydir.
- biz, başka dünyalar istemiyoruz, sadece içinde kendimizi görebileceğimiz bir ayna..
- insan kaybedebileceğini sever.
- biz, hayatı onu anlamlandırmak için sorguluyoruz..

aslında daha güzel cümleler vardı ama izlerken not ettiğim bunlarla sınırlı kaldı..

Cumartesi, Kasım 10

meslek meslek dediğin

john locke, çok ilginç bir şekilde sevmediği bir mesleği olan biriyle aynı hisleri yaşamış bir dönem hayatında. hayalindekini değil eğitim aldığı mesleği yapmış.

adam üniversitedeyken tıpla ilgili ibn-i sina dahil okumuş etmiş ancak diploması olmadığından hekimlik yapamamış. ancak azmin zaferi işte, bir partide tanıştığı adam ona danışmanlık ve özel hekimlik teklif eder( diploması hala yok), adam başbakan olur ve gelir diploma. hakkını yemeyim diploma torpille değil okulla da geliyor olabilir ancak o döneme rastladığı kesin.

hey gidi john locke, ben de sağlık okudum, felsefe yapmak istiyorum, zamanında olsa diplomaları değişelim derdim.

Pazar, Ekim 28

ah müjgan ah

"gözleri dört defa lacivertti müjgan'ın."

eklemek istedim









                                            skrik

Pazar, Ekim 14

bu bir yazı

bu ara blogla pek ilgilenmiyorum. film izleyemeyen, kitap okuyamayan ya da söyleyecek, anlatacak birşeyi olmayan biri değilim ama nedense zamanı boşa geçirme konusunda devleştim. bir yandan tembel bünyemin alışkın olmadığı kadar hızlı yaşıyorum, bir yandan da hala bir sürü boş vaktim olabiliyor. ama ben onları sanırım özlediğim tembelliği yaparak geçiyorum.

okuduğum kitaplar, edebiyatla ilgili değil daha çok yüksek lisansımla alakalı. ve hayli biriktiler. tabi bir yandan da uyumak her zaman olduğu gibi güzel şey.

bir yandan insanlar... kimileri gidiyor, kimileri geliyor, kimilerini gönderiyorum, kimilerini tutmaya çalışıyorum..

neyse bilgisini vereyim sonuç olarak hala nefes alıp veriyorum :)

Cumartesi, Eylül 29

donnie darko

benim için bir başyapıttır, donnie darko.


- ”bu dünyada yaşayan her canlının yalnız öleceğini” söyledi.
- bu sana ne hissettirdi?
- bana köpeğim colly i hatırlattı. o ben 8 yaşındayken öldü.
verendanın altına sürünerek girmişti..
- ölmek için mi?
- yalnız olmak için..



Cuma, Eylül 21

hikaye-le-me 10


bir yandan yalnız kalmak istediğinden emin, diğer yandan yine de bir insan sesi iyi gelir diye düşünüyordu. tanımıyorum ama arasam mı- aramasam mı, arasam mı-aramasam mı diye defalarca tekrar etti içinden. yeniden eline telefonu almıştı ki, telefon çalmaya başladı. bu sefer tanıdık bir sesti, kilometrelerce ötede bir şehirde yaşayan lise arkadaşı arıyordu. rüyasında onu görmüş de nasıl diye merak etmiş falan filan. iki dakika konuşacak şey bulmakta zorlanarak tamamlandı ve kapandı telefon. sonsuza kadar uyumak istercesine yatağına döndü. sonsuza kadar uyumak evet ama yine de ölmek istemiyordu, hala belki birşeyler düzelir be hayatımda diye kendini avutmayı tercih ediyordu. ama yıllarca uyusa fena olmazdı. ashab-ı kehf gibi. olamaz mıydı, bir kere de mucize onun için gerçekleşemez miydi? ne gerekti ki mucize için ulvi bir amaç mı?

yattı düşünmekten de sıkılmıştı. şarkı söylerek uykuya daldı.

Cuma, Ağustos 24

güzel şarkılar 14

iyi insanların şarkısı

sevmedin beni ne yapayım
zorla sev diyemem ya
ben sana çok aşıktım
sen de ol diyemem ya

herkesin bir dengi var
ben seninki değilmişim
baksın gözlerin bana
parlasın diyemem ya

ben böyle geldim böyle gideceğim
aynı şeyleri söyleyeceğim
binip yalnızlar vapuruna
gidip bir daha dönmeyeceğim

ne yaptıysam olmadı
gurursuz olamam ya
bir gün seversin sandım
o gün gelmedi asla

kalbimde duracağına yanımda olsaydın ya
hayaline alışırım gerçeğin üzüyorsa

ben böyle geldim böyle gideceğim
aynı şeyleri söyleyeceğim
binip yalnızlar vapuruna
gidip bir daha dönmeyeceğim
seni bir daha görmeyeceğim

zeytin ağaçları altında

abbas kiyarüstemi'nin köker üçlemesini nihayet bitirdim.en ilgimi çeken sahnelerinden biri, filmin okuma yazma bilmeyen aktörü hüseyinin sosyolojik çıkarımı oldu. buyrun burdan izleyin

Pazar, Ağustos 12

alıntılar -19-


oblomov içini çekerek devam etti:

"biliyor musun andrey, benim asıl sorunum içimde ne yakıcı ne de kurtarıcı hiçbir ateşin yanmaması. hayatımda hiçbir zaman başkalarınınki gibi gittikçe renklenen, parlak bir güne çevrilen bir sabah olmadı; bir sabah ki yakıcı öğlesi geçtikten sonra yavaş yavaş solsun ve kendiliğinden akşama karışsın. hayır, benim hayatım sönük başladı. tuhaf, fakat böyle. kendimi bilir bilmez sönmeye başladığımı hissettim..."

oblomov, ivan gonçarov

Pazartesi, Temmuz 30

içimdeki ahlak yasası ve üzerimdeki yıldızlı gökyüzü

heinz heimsoeth'in yazdığı kant'ın felsefesini okudum. ya da nihayet bitirebildim demeliyim çünkü çok yavaş gitti. ancak ve ancak bayagı bi memnun kaldım. kitap kant'ı öyle güzel ve detaylı açıklamış ki ekstradan kant okumanıza bile gerek yok izlenimi verdi bana. çünkü tek tek her eserini ve o eserde neyi söylediğini neyi amaçladıgını detaylı bir şekilde anlatmış.kant'ı merak edenler için tavsiye edebilirim. üstelik bu evlenmemiş, şehrinden dışarı çıkmamış, dakik insan merak edilmeyecek gibi de değil zaten.

bir de gustave le bon diye bir insanı tanıdım bugün.adam aslında tıpçı ama sosyoloji boyutunda aşmış resmen. söylediklerine bakın bugün on insandan birinin neden fethullah gülenci oldugunu açıklar gibi.

"oluşmakta olan toplumlarda yalnız kalan birey süratle ezilecektir.benzer çıkarlara sahip sınıflara katılmadıkça birey,bu toplumlarda gelişme ve refaha kavuşamayacaktır."

ama aslında daha altı çizilesi:

"bir cemiyete katılmak kişi için toplumsal gücünü artırmak ama kimliğini kaybetmektir."

Çarşamba, Temmuz 25

filmler filmler

bu arada birkaç film izlememe rağmen yazmamıştım. şimdi sıra ona geldi.

3 idiots: ezberci eğitim sistemini yeren, klişelerle dolu olsa da bana çok samimi gelen bir hint filmi. zaten de bilinen bir film. izlemenizi tavsiye ederim.şarkılar, danslar da o biçim üstelik.
elini kabine koy ve tekrarla; all iz well(herşey yolunda)

dil chahta hai: aamir khan hatrına izlediğim bir film, zira romantik komedi türünde. ama tür için gayet güzeldi.

500 days of summer: romantik komedi olmadığına şahitlik ederim.

-spoiler-
.bir sabah uyandığımda biliyordum.
.neyi biliyordun?
.seninleyken asla emin olamadığım şeyi.
-spoiler-

ve yaşam sürüyor: köker üçlemesinde, arkadaşımın evi nerede'den sonra geliyor ve filmde yıkıcı bir depremin ardından köker'e giderek diğer filmin oyuncusunu arayış konu ediliyor. güzel film.


kirazın tadı: yine bir abbas kiyarüstemi filmi. güzel diyaloglar var.

Cuma, Temmuz 20

hikaye-le-me 9

fonda "bir ihtimal daha var.." şarkısı çalıyordu. paltosuna daha sıkı sarındı. yerde kiremitle çizilmiş seksek oyunu gördü. çizgilerine basarak yürümeye devam etti. bir zamanlar kendisinin de seksek oynadığı günleri hatırladı. sonra saklambaç oynamayı severdi. hele kızma birader oynarken ne çok hırsa gelir, ne çok kahkaha atardı. boş ama biraz da buğulu gözlerle etrafına bakındı tekrar. aklına iki dize geldi birden. murat menteş'in deplasmanda plasebo şiirinden:"allah'ım kaderimden şikayetçi değilim aksine bahtiyarım evrende bana da rol verdiğin için şahsen.." yüzünde tam bir gülümseme belirecekti ki, yakaladı ve engel oldu ona. mırıldanarak yürümeye devam etti: "bir ihtimal daha var..o da ölmek.." tam burda sustu.

Salı, Haziran 12

shirin

filmdeki olay şu: hüsrev ile şirin'in aşkını sinema perdesinden izleyen şimdi öğrendiğime göre 113 kadın. arada erkekler de var ama onlar arkadan görülüyorlar ancak. ve biz filmi kadınların yüzlerinden izliyoruz.

ve ilginç bir replik:
 - şirin iran'da mı?
- evet efendim.o kasvetli meskende.
- tahtını terkedip iran'a mı geldi?
- hem de rüzgar hızıyla!
- evlendiğimi biliyor mu?
- haberi acı bir gülümsemeyle karşıladı.
- nasıl bir çılgınlıktır bu?
- aşk. aşktır bunun adı.
- ben de onu seviyorum, lakin...
- aşk, erkekleri ısıtır...
...kadınları yakar.

Perşembe, Haziran 7

abdurrahim karakoç

lisede yeni yeni şiir okumaya başladığımda okuduğum şairlerden biriydi. sonra şiir okumaya devam ettikçe bu şairler giderek azaldı. eksilenlerden biri de kendisiydi. ama hala bende kitabı olan şairlerdendir. neticede mihriban'ı yazmış gönül adamıdır.

mekanı cennet olsun.

Perşembe, Mayıs 31

micmacs

bu ay pek blogla ilgilenemedim, haftanın yedi gününü üç ayrı yerleşim merkezine bölerek geçirmemin etkisi var mıdır, bence yoktur ama bahane olarak söyleyebilirim yine de.

ama geri geldim çünkü çok güzel bir film izledim.

micmacs

bir de replik paylaşayım:

"-eğer kurşunu cıkarırsam bitkisel hayata girebilir.eğer çıkarmazsam sürekli ölüm tehlikesi ile yaşayacak.
  -ölüm riski ile yaşamak yaşadığının farkında olmadan varlığını sürdürmekten iyidir.
  -bu söylediğin tıptan çok felsefeye yakın."

"beyin cimnastiği: önemli sorular.
12 numara: fıkraları kim yazar?
27 numara: neden haritalarda baktığımız yer hep kıvrılmış yerlere denk gelir?
62 numara: taş bir basamağın aşınaması için üstünden kaç kişi geçmeli?"

Perşembe, Mayıs 3

güzel şarkılar 13

make a plan to love me sometime soon

Pazartesi, Nisan 30

alıntılar 18

jose saramago nun kabil kitabını okudum. bol bol felsefe var bence. kahraman hz.adem'in oğlu kabil, bir tanrısevmez konuşuyor kitapta. okunması gereken kitaplardan bence..

"insanların tarihi tanrıyla anlaşmazlıkların tarihidir,o bizi anlamaz biz de onu anlamayız."

bu da saramago nun determinist oldugunun kanıtı:

 "gelecek önceden yazılıdır, ama biz bütün bunların yazılı olduğu sayfayı okumayı bilmiyoruz"

Pazartesi, Nisan 16

tanımlarım allak bullak 15


kötülük problemi :olası çözümlerinden biri de şudur: sürekli iyiyi yapan biri özgür olamaz. önünde seçenek yoktur çünkü aslında. dolayısıyla tanrı eğer özgür bir canlı yaratmak istediyse kötülük de yaratılmalıydı.

"kötülük yaratılmasaydı özgür olabilir miydik?"

not :ha derseniz ki içinden çıkılmayan bir başka soru biliyorum ben, mesela "gerçekten özgür müyüz?" sorusu, o konu biraz uzun ve ben çok üşengecim. ama beyin bedava. herkes düşünebilir.

Çarşamba, Nisan 11

alıntılar 17

- kalede insanın canı sıkılmıyor mu yüzbaşım?, diye sordu.-
- insan alışıyor, diye yanıtladı ortiz.
 *
 yirmi iki ay, hiçbir yenilik getirmeksizin geçip gitmişti, o ise yaşamın kendisine karşı özel bir hoşgörüsü olmalıymışçasına, bekleyişini kararlı bir biçimde sürdürmüştü. halbuki yirmi iki ay uzundur, bir çok şey olabilir: yirmi iki ay ailelerin kurulması, çocukların doğması hatta konuşmaya başlaması, otların olduğu yerde kocaman bir evin yükselmesi, güzel bir kadının yaşlanıp, artık hiç kimse tarafından arzu edilmez hale gelmesi, bir hastalığın, en uzun hastalıklardan biri dahi olsa, harekete geçmesi, yavaş yavaş bedeni kemirmesi, bir süre duraklayıp iyileşme umudu vermesi, sona daha da derinleşerek yeniden ortaya çıkıp son umutları kemirmesi için yeterlidir; yine de ölünün gömülüp, unutulmasına ve oğlunun yeniden gelmeye başlayıp, akşamları mezarlığın parmakları boyunca saf, temiz kızlarla gezinmesine vakit kalacaktır.

tatar çölü, dino buzzati (kesinlikle okuyun)

Çarşamba, Nisan 4

hayalci 8

- kaçış yolu yoksa, ya da var olan çok karanlıksa, hiçbir şekilde yürüyemiyorsan, koşamıyorsan,hatta nefes alamıyorsan, dedim.
- insan mutsuzluğa mahkumdur, dedi.

Salı, Nisan 3

alıntılar -16-

"insanlar basit ve üstün olarak ikiye ayrılırlar. basit olanlar, yalnızca insan cinsini üretmeye yarayanlardır, diğerleri de yeni bir şey söyleyebilmek isteğiyle doğmuş, üstün insanlardır. toplum muhafazakarlık görevini yerine getirmek için çok kez bu insanları asıp kesiyor ya da her türlü hareket imkanından mahrum ediyor. ama yine aynı toplum, bir nesil sonra bu astığı insanların anıtını dikip, onlara tapıyor... ilk bölüm şimdinin adamıyken, ikinci bölüm hep geleceğin adamıdır. birinciler dünyayı korur ve nüfusu çoğaltırlar. ikincilerse onu hareket ettirir ve asıl amacına doğru yürütürler."

dostoyevski-suç ve ceza

Perşembe, Mart 29

güzel şarkılar 12

her ağaçta bal olmaz
seven bahtiyar olmaz

Salı, Mart 20

güzel şarkılar 11

katie melua- in my secret life (leonard cohen coverı)

but i know what is wrong.
and i know what is right.
and i'd die for the truth
in my secret life.

Pazartesi, Mart 19

bittabi yiğit özgür

-meraba ben alt komşunuzum..sularınız akıyor mu diye sorcaktım..
-hayır akmıyor..
-allah allaaah..
-niye sordunuz??
-bizde gürül gürül..
-gıcık mısınız?
-sanırım..
-yürü git!!
-bir duş alır yatarım heralde..
-defol!!

Cuma, Mart 16

kierkegaard

kierkegaard'a göre(ayrıca sofinin dünyasına göre, parantez içi parantez, ben bu kitabı daha yeni okuyorum iyi mi, kapa parantez) varoluşun üç biçimi olabilirmiş: estetik aşama, etik aşama ve dini aşama. doğru azınlıktadırmış, peki neden, çoğumuz estetik aşamada oyalandığımızdan tabi. hey gidi nefsi emmare.

o değil de sokrates ne yüce gönüllü bir adam.

Salı, Mart 13

hayalci 7

- özgür irade, ruh, kader, dedim.
- dünyadır perde, dedi.

Perşembe, Mart 8

bence

insanın hayallerinde de acı olmalı.

Salı, Mart 6

ilk

efendim çok ilginçtir küçük yaşlarda hoppidi şarkılar dinleriz ve severiz. küçükler serdar ortaç dinler mesela. şimdi sizinle bilinçaltımı paylaşıyorum. benim ilk en sevdiğim parça olma özelliğine sahip olan şarkıyı, hayret ki şu zamana kadar paylaşmamışım. hatta o dönem barış mançonun 7den 77ye programına katılma şansım olsa ben bu şarkıyı söylerim diye hayal kurardım.

geçen gün bir kez daha dinlerken fark ettim ki bir çocuk için fazla anormal bir şarkı bu. ama sözlerine baktım, o zaman için değil ama şu zaman için hayatım için fazla anlamlı. küçüklüğümden belliymiş. allahtan adım tutmuyor, yani neyse ki adım dilara değil.

Pazartesi, Mart 5

alıntılar -15-

O zaman sık sık düşünüyor ve içimden: Beni kuru bir ağaç kovuğunda yaşamaya zorlasalardı da gökyüzüne bakmaktan başka bir işim olmasaydı, yavaş yavaş buna da alışır giderdim, diyordum.

albert camus, yabancı

Çarşamba, Şubat 29

hikaye-le-me 8

istediği zaman yürüyebiliyor, istediği zaman durabiliyordu. istedi eşyayı tutabiliyor, istediği eşyaya uzanabiliyordu. çevredeki sesleri duyabiliyor, çevredeki kokuları alabiliyor, gözünü ışığın vurduğu herşeyde gezdirebiliyordu. can çekiştiğini, çilelendiğini düşündüğü birşey vardı. onu ne duyabiliyor, ne görebiliyor, ne eline alabiliyor ne de koklayabiliyordu.

Çarşamba, Şubat 22

güzel şarkılar 10

- eddie vedder, society

Society, you're a crazy breed
I hope you're not lonely without me

- koop, koop island blues

hello my love
it's getting cold on this island
i'm sad alone
i'm so sad on my own
the truth is
we were much too young
now i'm looking for you
or anyone like you

Cuma, Şubat 17

tarafsızlık

insan için herhangi bir topluluğa dahil bulunmak, o topluluğun yanlışlarını da görmezden gelmeyi gerektiriyor. dolayısıyla ahlaki bir duruş kalmıyor ortada. ve yanlışı olmayan insan olmadığı için yanlışı olmayan topluluk da yok. dolayısıyla tarafsızlık, herhangi bir grup veya topluluğa dahil olmamakla olunabilir bir şeydir.

ama insandan hakiki beklenen tarafsız olması değil iyiye taraf olmasıdır.

Pazartesi, Şubat 13

kim uğraşacak şimdi

tembel sadece fiziksel faaliyetleri yapmaya üşenen midir, yoksa zihinsel faaliyetleri yapmaya dahi üşenen tembeller var mıdır? hakkındaki bütün yergilere rağmen birinci anlamdaki tembellik kadar bana sevimli gelen çok az şey var. birinci anlamdaki tembelliği yaparken dahi ikinci anlamdaki tembelliği yapmamakla yırtmayı planlıyorum ama peki nasıl olacak?

Perşembe, Şubat 9

khane-ye doust kodjast (arkadaşımın evi nerede?)

emin'in abbas kierostiami tavsiyesiyle izledim, ilk izlediğim filmiydi ve evet, çok güzeldi.

Çarşamba, Şubat 8

komik video :)

bu videoyu daha yeni bugün gördüm ve nasıl güldüğümü anlatamam. her şey ne kadar ilginç allah'ım..nerde neden bulunduğunu bilmeyen bir kalabalık belki de hak ediyordu bunu. tam seyirlik bir kaçış.

Salı, Ocak 31

Dücane Cündioğlu-Herkesleşmek

Genel kitap okuma listelerine itibar etmenin dayanılamaz hafifliğine ilişkin
mülahazalarıma bu hafta da devam etmek niyetindeyim. Nitekim bu konudaki
kanaatlerimi açık-seçik ifade edebilmek için bir sözcük bile uydurmaktan
kaçınmadım: herkesleşmek.
Günümüzde kitaplar çoğunlukla herkes için yazılıyor ve bu nedenle de
herkes'in anlayabileceği bir dille yazılıyor... Maksad, bireyleri
herkesleştirmek, onları adına herkes denilen mevhûm bir kategori içine dahil
etmek... Böylelikle belirlemek, denetlemek, etkilemek ve yönlendirmek
kolaylaşıyor ve bireylerin o adına herkes denilen kategori içerisinde
hareket etmeleri (mutlu olmaları?) mümkün hâle gelmiş oluyor.

Herkes'in okuduğunu okuyanlar, herkes'in bildiğini bilenler, pek tabii ki
herkes gibi konuşmaktan, herkes'in düşündüğü gibi düşünüp herkes'in vardığı
yargılara varmaktan kendilerini koruyamazlar...

Ya herkes gibi olmak istemiyorsak? Ya herkes'in içinde bulunduğu durumu
görüp o duruma düşmeyi içimize sindiremiyorsak? Ya kendi yolumuzu kendimiz
bulmak, ya kendi rotamızı kendimiz çizmek, kimliğimize/kişiliğimize daha
uygun geliyorsa? Ya hakikat'in çoğunluğun gözünden kaçtığını düşünüyor veya
çoğunluğun içinde seyreyledikçe hakikatin yalnız kalmasına katkı
sağladığımıza inanıyorsak?

Her yaşantı biriciktir... Her acı da öyle... Binaenaleyh tecrübelerimizin
biricikliğini unutup niçin herkes için geçerli olabilecek yordamlar önerelim
ve işimizi-gücümüzü (!) bırakıp başkalarının kaderini tayin etmeye
kalkışalım?

Genel kitap okuma listeleri kime hitap eder? Elbette genel okura; yani
herkes'e... Peki "herkes" şeklinde nitelediğimiz bu adına "genel okur"
denilen kitle kimdir? Evet kimdir bu "herkes"? Gerçekten de mümkün müdür
herkes'e hitab etmek, herkes için geçerli bir şeyler söylemek? [Acaba Ziya
Gökalp, "kitab'ın elitlere, gazete'nin ise halka hitab ettiğini" söylerken
ve aristokrasi ile demokrasi arasında bu açıdan bir mukayese yaparken
yanılıyor muydu? Diğer taraftan Cemil Meriç, "Her medeniyette elit vardır ve
demokrasi, medeniyetlerin düşmanıdır" demekle acaba neyi kastediyordu?

Belki itiraz sadedinde, "çapı (alanı) geniş ve fakat derinliği az şeyler
söylediğimizde herkes'e hitab etmiş, herkes için geçerli bir şeyler söylemiş
oluruz" denebilir. O halde bir düşünelim bakalım: çapı dar ve fakat
derinliği çok şeyler söylediğimizde, herkes'e hitab etmek şansımızı
kaybetmiş mi oluyoruz?

Elbette hayır! Herkes'e hitab etmek, salt anlaşılabilir olmakla alâkalı bir
husûs değil. Aksine anlaşılmamak ve anlaşılmaktan kaçınmak da herkes'in
dikkatini çeker; çekiyor da zâten. Dolayısıyla, anlaşılmak istemeksizin de
herkes'e hitab etmeyi başarabiliriz. Sorun, doğru tempoyu yakalama sorunu.
[Nitekim Wittengenstein, "Çoğu zaman, bir tümce ancak doğru tempoyla
okununca anlaşılabilir. Benim tümcelerim hep yavaş okunmak içindir" diyor ve
metinleri, okuyuş ritimlerine göre tasnif etmekten kaçınmıyordu.]

Tanımadığımız, bilmediğimiz, niteliklerini yeterince öğrenemediğimiz ve
fakat bir yerlerde söylediklerimizle ilgilendiğini varsaydığımız muhayyel
kimselere, okumaları için genel kitap listeleri verebilir, okudukları
takdirde istifade edebilecekleri zannıyla bu kimselere birtakım kitapları
tavsiye edebilir miyiz?

Hiç sanmıyorum. Sanmıyorum; zira kitap tavsiye etmekle ilaç tavsiye etmek
arasında köklü bir tefrik yapmayı bir türlü beceremiyorum; üstelik bu
tefriki, herkesin şifayâb olabileceği ilaçların varolduğunu bildiğim gibi,
herkesin okuyabileceği kitapların da varolduğunu bildiğim halde
beceremiyorum. Çünkü kitap okumayı ciddiye alan ve bu nedenle abur-cubur bir
tarzda kitap okumaktan çekinmeyen, farklı vâdilerde dolaşmaktan kaçınmayan,
ser-serî'liğin imkânlarından istifadeyle tecessüsü derinleştirmekten
korkmayan zihinlere ket vurmayı istemiyorum.

Zehebî adlı bir âlimimiz şöyle diyordu: "İnsanlar eskiden kendileri için
okurlardı. Zaman geldi, devir değişti ve başkaları için (başkalarını
kurtarmak için) okuduklarını söylemeye başladılar. Şimdi ise hiç ahlâk
kalmadı, nizâm iyiden iyiye bozuldu, nifak ve riya ortaya çıktı. Bakıyorum
artık insanlar Allah rızası için okuduklarını söylüyorlar."

Şimdi "ilim ilim içindir" demenin tam sırası... Lâkin biz -şimdilik- böyle
demeyelim de şöyle diyelim: "İlim insanın kendi içindir!"

Yeni Şafak 14 Eylül 1999

alıntılar -14-

derdim nice bir sînede pinhân ederim ben
bir âh ile bu âlemi vîrân ederim ben

nef'i

Cuma, Ocak 27

güzel şarkılar 9 (lhasa de sela. la marée haute)

güzel şarkılar 8 (belle and sebastian-another sunny day)

Pazartesi, Ocak 23

alıntılar -13-

İstemek, temeli bakımından acı çekmektir ve yaşamak, istemekten başka bir şey olmadığına göre, hayatın tümü, özü bakımından acıdan başka bir şey değildir.

Schopenhauer

Çarşamba, Ocak 11

kimssi pyoryugi(Castaway On The Moon)

an itibariyle izlemeye başladığım film. daha başlarındayım ama ilginç bir replik dikkatimi çekti. bu replik bana günümüz insanının sıkışmışlığını hatırlattı. çoğu insan kendi olmaktan dünyevi başarılar için nasıl uzaklaşıyor. işte cevabı :

"biliyorum, kötü bir insanım. ama ya böyle olacaktım ya da hiç. hangisi daha kötü?"

yazmışken filmin konusunu da yazayım, kim adlı bir adam köprüden atlayarak intihar etmek ister. uyandığında kendini nehrin içindeki bir adada bulur. ve olaylar olaylar...

Pazartesi, Ocak 9

büyümek yalnız tutunanlara gerekli*

imkansız, hayalin "kendi" olduğu noktadır.

*oğuz atay

Perşembe, Ocak 5

güzel şarkılar 7--Daft Punk,Something About Us

baran

cennetin rengi ile aslında allah'ın rengi ya neyse, izlemeye başladığım mecid mecidinin filmlerine devam ederken biriyle karşılaştım ki, yine beni mahvetti. doğallığına ve samimiliğine hayranım bu filmlerin. ama en fazla anlattıklarına..

baran'ı mutlaka izleyin derim..

Pazartesi, Ocak 2

hikaye-le-me 7

Çantasız olmuyordu. Çünkü gitmeden çantasını almıştı. Çantasız oluyordu. Çünkü ben çantamı genelde bir yerlerde unuturdum ve bu yüzden kimliğimle paralarımı giysilerimin cebinde taşırdım. Peki sevmediğim halde, ara sıra neden benim de çantam oluyordu? Herkesin olduğu için. Cesaretsiz biri miydim? Hmm, evet. Kendi kendime soru sormadan cevap bulamayacak kadar mı? Yok canım, bırakmalıyım bana sorular sormayı aslında. Karşımda çok net ve emin bir şekilde kendine güvenen bir insanı görmem, beni cesaretsizleştiriyordu sadece. Ben hiçbir zaman kendime güvenemedim. Etrafta bu kadar çok kendine güvenen kişiler olmasa, belki güvenebilirdim. Etrafta kendine çok güvenen ve bunu herkese belli eden ya da bir çeşit baskıdan dolayı kendine güveniyormuş gibi yapan birçok insan olduğuna göre, artık benim kendime güvenme şansım yoktu. Peki kendime güvenmemem psikolojik sorunlarım olduğu anlamına mı gelir? Bence gelmez ama yine başlama sorulara. Tamam.

Bir daha o işe gitmek istemiyorum, beş gün sonra bile. Bunu söylerken ağaca baktım birden. Ve gördüm ki, kuşlar..Ne yapıyorlar? Cıvıldıyorlar mı demek zorundayım, neyse kuşlar cıvıldıyorlardı. Kendimi iyi hissetmem için tek yeterli sebep...Ara sıra kuşlara bakma ihtiyacı hissediyorsan, ya da ara sıra kuşlara bakıyorsan, ki görmek için olmalı bu bakmak, psikolojik sorunun olmasına imkan yoktur.