onu bile korumayacak mıyım? onu, o “şey”i? kimsenin bilmediği bir parça: tarifi güç, gene de varlığını çok iyi bildiği “şey”. onu da tehlikeye atacak mıydı? bütün turgut’u hiçbir zaman teslim etmemişti. hiçbir zaman. onu kendine saklamıştı. değerini yalnız turgut’un bildiği bir “şey”. başkaları da birçok şeyler saklarlar insanlardan: gene de bir şey kalmaz kendilerine. bu “şey” öyle değildi. anlatılsaydı değeri kalmazdı ki. bu nedenle anlatılamazdı. bu “şey”i birine verseniz de farkında olmaz aslında. insan uzun uzun anlatsa, “onun” kendine güven verdiğini söylese, merak ederler belki. fakat görünce bir “şey”e benzetemezler muhakkak.
bu muydu, derler o “şey”. verdiğiyle kalır insan. ezer, buruşturur, yere atarlar. bazı ukalalar da latince isimler takarlar bu “şey”e. tarifler, benzetmeler... ben ne dediğimi biliyorum. benim, turgut özben’in özbenliği. kelime oyunu yapıyorum, oyuna getiriyorum. kendimi ele vermiyorum.
evlendiği gece de onu kendine sakladı. nermin’e anlatmak zordu. anlatılabilecek gibi başlamamıştı ilişkileri. selim, kadın olsaydı belki anlardı. gerçekten neden selim’e anlatmadım acaba? alay eder diye korkmuşumdur. çok erken gittin rahmetli. şimdi kime anlatacağız? nermin’e neden anlatmadım? bu öyle bir “şey”dir ki kıskanır bazı olayları. evlenmeni kıskanır. belli etmez tabii. başından geçenleri başkalarına anlatmanı da kıskanır. akşam, evine yorgun dönersin. karına anlatacağın bir sürü olay birikmiştir; içinde birtakım duygular gelişmiştir. anlatmaya başlarsın.
birden, içinde bir duraklama duyarsın. “şey” engel olur sana: söyleme onu, der. her “şey”i anlatma. belki sözlerinin arasında, farkında olmadan beni ele verirsin. belki anlar: insan bu, bilinmez. sen gene dikkat et; her “şey”i ayrıntılı anlatma o kadar. bütün “şey” ayrıntılarda değil midir zaten? ayrıntılarda ele vermez mi insan kendini? başkalarına anlatamadıklarınla beslenir, varlığını sürdürür herhalde.
başkalarından saklandıklarınla gelişir. fakat, her zaman güvenebilirsin ona. yalnız kaldığın, yalnız ve çaresiz bırakıldığın zaman, karşındakine her şeyini verdiğini ve tükendiğini sandığın zaman (karşındaki her şeyini alıp kaçmışsa) hemen yardıma gelir: biraz daha dayan, merak etme ben yanındayım, der. üzülme, der; her şeyini kaybetmedin: ben varım. belli etme zayıflığını; bunu da atlatırız.
ayrıca, kimsenin istediği yoktur bu “şey”i. nermin bile farkında değil ona vermediğim “şey”in. herkes gibi, kendi istekleriyle ilgili, benim vermek istediklerim o kadar önemli değil. her şey iyi gittiği sürece, bunun önemi yok...
iyi gittiği sürece... garip işler dönüyor olric: karışık işler.
görünüşte olağanüstü bir durum yok. ben nermin’i seviyorum. nermin de beni seviyor. bu durum gün gibi aydın-lık; karanlıkta kalan yalnız o “şey”. sessizce duruyor orada, olaylara karışmadan. nermin, diyorsun; peki, diyor. peki, bildiğin gibi yap. bana dokunma da. aslında kötü bir“şey”: duygusuz, acımasız. benim dışımda hiçbir varlık onu ilgilendirmiyor. onu seviyorum, diyorsun: boyun eğiyor. ya da öyleymiş gibi yapıyor. sevemiyorum, diyorsun: aynı katılık. birden ürperdi. sevmiyorum... bunu söylemeye hakkım yok. bunu söyleyemem. işleri karıştırmış olurum. söküp atmalıyım bu duyguyu içimden. doğru da değil. anlatamadığım bir “şey” yüzünden kimseyi suçlayamam. içimdeki düzenle ilgiliydi huzursuzluğum. dışımdaki düzenle bir ilgisi yok.
oğuz atay- tutunamayanlar
Çarşamba, Aralık 14
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder