Cumartesi, Şubat 28

insan

insanları anlamak o kadar zor ki bazen. aslında anlayamamamızın tek nedeni, söyledikleri ile yaptıklarının farklı olması veya bir şey yaparken bizim aklımıza gelen ilk niyetten daha farklı bir niyetle yapıyor olmaları.

biri bir şey yapıyor. kendimce niyetini tahmin ediyorum ve bu bana hayata dair kocaman umutlar veriyor, sonra anlıyorum ki aslında o başka şey yapmış. ve hayal kırıklığı..yine..

yüreğim...bazen bana yol göstermeyi bırakmanı istiyorum..

Pazartesi, Şubat 23

kaybolmak

kaybolmak vardı yüreğimde dolaşırken,
içte hissedilen bir yerlere saklanmak
ve bulacaksa birileri ille de
ötelere uçan kuşlarca bulunmak...

Cuma, Şubat 13

ayna

insanın ne yana dönse hep bir aynaya çarpıyor olması neye alamettir?sanki bir ses,habire,
"içine yolculuk et!
içine yolculuk et!
içine yolculuk et! "
deyip duruyor...
peki ya dışımdakiler...
hep dışımda mı kalacak?


Salı, Şubat 3

Dünyaya Bırakılan Notlar -II-


I-
Sık sık fırtınaya yakalanan bir deniz, gönlüm. Gözlerimi kapatıp seyrediyorum hayatı. Görmediklerimle gördüklerime anlamlar veriyorum. Her şey olmak istediği köşeye koşuyor aklımda, kimisi saklanıyor. Ben hepsine yol göstermeye çalıştığımı sanarken, hepsinin bana kendi yolunu işaret ettiğini anlıyorum. Evime gelen misafir gibi ağırlamak lazım onları. Hiçbirini anlamı dışında konuşmamak, hissetmemek lazım. Ve insanı görüyorum, ordan oraya koşturuyor. En çok o yoruluyor. İnsanı görüyorum; sık sık fırtınaya yakalanan bir deniz, gönlü.


-II-
Hayalleri ertelemek zorunda olmanın hayal kırıklığı ve zihne, kalbe bulaşan bir bekleme kırılganlığı var hep. Şimdi'nin ipini bulup ucundan çektiğinde onlarca yük düşüyor üzerine insanın. O da kolayı seçiyor. Kaçıyor, sonra gelir yine çekerim diyerek. Zoru kolaylaştıracak kim peki diye düşünmüyor, düşünmüyoruz ve hatta düşünmüyoum galiba. Dua dilimde ama, ellerim ve ayaklarım onun hizmetine koşuyor mu?

Ah acziyet ya da tembellik!

Ah ikisi arasındaki ince sınır!


-III-
En fazla da hayatı anlamak için çabalıyorum. Anladıkça gözlerimin önünde kendime doğru bir yol akıyor. Sonra kendimden "O"na bir yol buluyorum. Ve bunun adına huzur diyorum.


-IV-
Sevmeler arasındaki fark düşüyor beynimin kıvrımlarına.

Ah hevesin kapısı!

Ah insanları kavramların anlamları arasında gezintiye çıkaran duygular.

Ah yalnızlık!


-V-
Hani hep deriz ya; insanın bir maddi bir de manevi yönü var diye. Biri beden ,diğeri ruhtur. Beden olmak zorunda olduğu yerde yaşar. Bir boyutunda zaman,bir boyutunda mekan ve o her ikisine de dahil olmak zorundadır. Ruhun yaşadığı yer çok farklıdır. Bir masal alemi gibi. Hani insanın bir kendisi, bir de olmak istediği insan vardır ya. (Yanlış anlaşılmasın, maddi anlamda popüler kültür simalarından bahsetmiyorum. ) Mesela daha az öfkeli olmak ister bazen. İşte bedenle ruh arasında o tür bir ilişki var gibi geliyor bana.İnsanın ölümü nasıl ruhun bedenden ayrılması ile açıklanıyorsa, olmak istediği insanla, olduğu arasındaki fark arttırkça şiddetli bir ayrılık(ölüm) azabı çekiyor.


-VI-
ve sabır

olmasaydı

yeryüzünde

bir gün

kalınabilir miydi?


*İlhami Çiçek