Siddhartha, 1946 yılında Nobel ödülünü almış bir Hermann Hesse kitabı. Gerçi bunun o kadar da önemi yok, çünkü birçok kişinin de dediği gibi, söz konusu Nobelse ödülü eserler değil, kişiler alır. Yine de 1946 yılının şartlarını bilmiyoruz.
Hermann Hesse, İkinci Dünya Savaşı döneminde yaşamış, hem nazilerin hem de antifaşistlerin eleştirilerine maruz kalmış, bunlara sorunlu bir aile yaşamı da eklenince psikanaliz tedavisi görmüş ve bunalımlarında ilacını doğu mistisizminde aramış biri. Bu kitap da büyük ihtimalle bunların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Kitaba dönecek olursak; kitabın baş kahramanı Siddhartha, iyi bir Brahman'ın oğlu. Çevresindeki herkes kendini dine vermiş, meditasyon, arınma ve tanrılara sungular sunarak yaşayan brahmanlar. Siddhartha yaptığı herşeye rağmen benliğinde bilgeliğin verdiği huzuru hissedemiyor ve o içindeki bilme arzusuna, gerçeği aramasını söyleyen sese kulak kesilip tabir-i caizse hicret etmeye karar veriyor. Yalnız değil tabi ki, küçüklüğünden beri en yakın arkadaşı olan Govinda, onu yalnız bırakmak istemiyor. Ve böylece görünürde dağlar, tepeler, ormanlar, şehirler aşılarak yapılan ama aslında içsel olan yolculuğu başlıyor Siddhartha'nın.
Kitap boyunca Siddhartha'nın yolculuğuna şahitlik ediyoruz, onunla beraber onun hakikatini biz de merak ediyoruz. Siddhartha'nın yolu değişik yerlere düşüyor, bunlardan biri Buddha'nın yanı, diğeri çocuk insanların yanı, bir diğeri bilge bir kayıkçının yanı. "çocuk insanlar" tabirini, yazar, hayatın gündelik akışına kendini kaptırmış, dünyevi istekleri hayatlarının amacı edinmiş insanlar olarak kullanılıyor. Bir bakıma çoğunluk, bir bakıma avam...
Kitapta islama uzak olmayan kavramlarla da karşılaşıyoruz. daha doğrusu gereken benzeşmeyi yapmak bize düşüyor. Mesela Siddhartha'nın bu hakikati arama aşkını taklid-i imandan tahkik-i iman arasındaki yola benzetebiliriz. Ayrıca tasavvufa, vahdet-i vücud felsefesine de çok yakın cümleler okuyoruz kitapta.
"Irmak aynı zamanda her yerdedir, kaynadığı yerde, döküldüğü yerde, çağlayanda, kayıkta, akıntı yerinde, denizde, dağda, aynı zamanda her yerde ve onun için yalnızca şu an vardır, geçmişin gölgesi diye bir şey bilmez ırmak, geleceğin gölgesi diye de bir şey bilmez." syf.114
Arif ile alim arasındaki farkı bilen bizler için, kitap bir kez daha yineliyor bilgeliğin bilmekle sınırlanamayacağını. Bütün bu yolculuğun, içte aranılan huzurun anahtarını yaşamın kendisinden alabileceğimizi söylüyor.
"Bilgelik bir başkasına anlatılamaz, bir bilgenin başkalarına anlatmaya çalıştığı bilgelik aptalca bir şey gibi gelir kulağa...Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir..."syf.148
Özetle Can yayınları tarafından basılan bu 158 sayfalık Hermann Hesse romanı okunmaya değer.
http://www.cemaat.com/siddhartha